114. en-NÂS

en-NÂS

(21/114.sure)Nâs, insanlar demektir. Medine'de inmiştir, 6 (altı) âyettir.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. De ki: Sığınırım ben insanların Rabbine,

2.İnsanların Melikine (mutlak sahip ve hakimine),

3.İnsanların İlâhına.

4.O sinsi vesvesenin şerrinden,

5.O ki insanların göğüslerine (kötü düşünceler)fısıldar.

6.Gerek cinlerden,gerek insanlardan(olan bütün vesvesecilerin şerrinden Allah'a sığınırım!

113. el-FELAK

el-FELAK

Felak, sabah manasına geldiği gibi yarmak manasına da gelir. Bunndan sonra gelen Nâs sûresiyle birlikte ikisine "iki koruyucu" anlamında "muavvizeteyn" denir. Bu sûrelerin şifa maksadıyla okunduğuna dair hadisler vardır. Medine'de inmiştir. 5 (beş) âyettir.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. De ki:"Ben ağaran sabahın Rabbine sığınırım,

2.Yarattığı şeylerin şerrinden,

3.Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden,

4.Ve düğümlere üfürüp büyü yapan üfürükçülerin şerrinden ,

5.Ve kıskandığı vakit kıskanç kişinin şerrinden sabahın Rabbine sığınırım!

112. el-İHLÂS

el-İHLÂS

İhlâs, samimi olmak, dine içtenlikle bağlanmak, esaslarını sırf Allah rızası için uygulamak anlamınadır. Mekke'de inmiştir, 4 (dört) âyettir. İslâm'ın tevhid akîdesinin en özlü ve anlamlı ifadesidir.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. De ki: O, Allah birdir.

2. Allah sameddir.

3. O, doğurmamış ve doğmamıştır.

4. Onun hiçbir dengi yoktur.

111. TEBBET

TEBBET

Tebbet, "kurusun" manasına bedduadır. Ebu Leheb hakkında inmiştir. Zira o, eziyet etmek kasdıyla Resûlullah'ın yoluna gizlice diken koymuş, bu işte kendisine karısı da yardım etmişti. Sûre, "Mesed sûresi" diye de anılır. Fâtiha sûresinden sonra Mekke'de inmiştir, 5 (beş) âyettir. (Bir rivayete göre Şuarâ sûresinin 124. âyeti gereğince Efendimiz yakın akrabasını çağırarak, onları İslâm'a dâvet etmişti. Amcası Ebû Leheb galiz sözler sarfederek, "Bizi bunun için mi çağırdın?" demişti. Bunun üzerine bu sûre indi.)

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. Ebu Leheb'in iki eli kurusun! Kurudu da.

2. Malı ve kazandıkları ona fayda vermedi.

3. O, alevli bir ateşte yanacak.

4. Odun taşıyıcı olarak karısı da (ateşe girecek).

5.Ve boynunda hurma lifinden bükülmüş bir ip olduğu halde.

110. en-NASR

en-NASR

Nasr, yardım demektir. Sûrede Allah'ın Hz. Peygamber'e yardım ederek fetihlere kavuşturduğu ifade edildiği için bu adı almıştır. Bu sûre, Mekke'nin fethi sırasında inmiş olmakla beraber Medine devrinde yani hicretten sonra indiği için medenî (Medine'de inen) sûrelerdendir. 3 (üç) âyettir. İslâm zaferini haber verir. İbn Ömer'den gelen rivayete göre bu sûre indikten sonra Peygamberimiz seksen gün yaşamıştır.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. Allah'ın yardımı ve zaferi geldiği,

2. Ve insanların bölük bölük Allah'ın dinine girmekte olduklarını gördüğün vakit ,

3.Rabbine hamdederek O'nu tesbih et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir.

109. KAFİRUN SURESI

KAFİRUN SURESI

Mekke'de inmiştir. 6 ayettir.

Bismillahirrahmanirrahim

1-De ki: "Ey kafirler,

2-tapmam o taptıklarınıza!

3-Siz de benim kulluk ettiğime tapanlardan değilsiniz.

4-Hem ben tapıcı değilim sizin taptıklarınıza.

5-hem de siz, benim kulluk ettiğime tapıcılardan değilsiniz.

6-Size dininiz, bana dinim (sizin dininiz size, benim dinim bana)!

108. el-KEVSER

el-KEVSER

Kevser, çok nimet demektir; ayrıca cennette bir havuzun da adıdır. Âdiyât sûresinden sonra Mekke'de inen bu sûre 3 (üç) âyettir. Erkek çocukları yaşamadığı için Peygamberimize müşrikler, nesli kesik manasına "ebter" dediler. Sûrede buna cevap verilmiştir.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. (Resûlum!) Kuşkusuz biz sana Kevser'i verdik.

2. Şimdi sen Rabbine kulluk et ve kurban kes.

3. Asıl sonu kesik olan, şüphesiz sana hınç besleyendir.

107. el-MÂÛN

el-MÂÛN

Mâûn, zekât vermek yahut bir şeyi geçici olarak kullanması için birine vermek şeklinde yardım demektir. Âlimlerin çoğuna göre tamamı Mekke'de inmiştir, 7 (yedi) âyettir. Dini yalanlayan, iyilikten uzak duran kimseler hakkında inmiştir.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. Dini yalanlayanı gördün mü?

2. İşte o, yetimi itip kakar;

3. Yoksulu doyurmaya teşvik etmez;

4. Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki,

5. Onlar namazlarını ciddiye almazlar.

6. Onlar gösteriş yapanlardır,

7.Ve hayra da mâni olurlar.

106. KUREYŞ

KUREYŞ

Kureyş'e cahiliye devrinde verilen bazı imtiyazlardan bahsettiği için bu adı almıştır. Tîn sûresinden sonra Mekke'de inmiştir, 4 (dört) âyettir.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. Kureyş'e kolaylaştırıldığı,

2. Evet, kış ve yaz seyahatleri onlara kolaylaştırıldığı için ,

3.Onlar, şu evin Rabbine kulluk etsinler,ki,

4.Kendilerini açlıktan doyuran ve her çeşit korkudan emin kıldı.

105. el-FÎL

el-FÎL

Kâbe'yi yıkmak isteyen Ebrehe'nin fillerle hücumunu konu edindiği için bu adı almıştır. Kâfirûn sûresinden sonra Mekke'de inmiştir, 5 (beş) âyettir.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

l. Rabbin fil sahiplerine neler etti, görmedin mi?

2. Onların kötü planlarını boşa çıkarmadı mı?

3. Onların üstüne ebâbil kuşlarını gönderdi.

4. O kuşlar, onların üzerlerine pişkin tuğladan yapılmış taşlar atıyordu.

5. Böylece Allah onları yenilip çiğnenmiş ekine çevirdi.

104. el-HÜMEZE

el-HÜMEZE

Hümeze, birini arkasından çekiştirmek, onunla alay etmek, kırmak ve incitmek manalarına gelir. Kıyamet sûresinden sonra Mekke'de inmiştir, 9 (dokuz) âyettir.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi âdet edinen herkesin vay haline!

2. O ki, toplamış ve onu sayıp durmuştur.

3. (O), malının kendisini ebedî kılacağını zanneder.

4. Hayır! Andolsun ki o, Hutame'ye atılacaktır.

5. Hutame'nin ne olduğunu bilir misin?

6. Allah'ın, tutuşturulmuş ateşidir.

7.(Yandıkça) tırmanıp kalplerin ta üstüne çıkar.

8.O ,onların üzerine kapatılıp kilitlenecektir.

9. (Bu ateşin içinde) uzatılmış sütunlara bağlanmışlar.

103. el-ASR

el-ASR

Asr, yüzyıl, ikindi vakti ve meyvenin suyunu çıkarmak gibi manalara gelir. "Asr"a yemin ile söze başladığı için bu adı almıştır. İnşirâh sûresinden sonra Mekke'de inmiştir. 3 (üç) âyettir. Sûrede kurtuluşun imana, iyi işler yapmaya hakkı ve sabrı tavsiye etmeye bağlı olduğu anlatılmıştır.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. Asra yemin ederim ki

2. İnsan gerçekten ziyan içindedir.

3.Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.

102. et-TEKÂSÜR

et-TEKÂSÜR

Tekâsür, çokluk yarışı ve çoklukla övünmek demektir. Kevser sûresinden sonra Mekke'de inmiştir. 8 (sekiz) âyettir. Cahiliye Arapları, mal, evlât ve akrabalarının çokluğunu bir gurur ve şeref sebebi sayarlar, hatta bu hususta yaşayanlarla yetinmeyip kabilelerinin üstünlüğünü geçmişleriyle de isbat etmek için kabirlere gider, ölmüş akrabalarının çokluğuyla övünürlerdi. Sûrede onların bu tutumu eleştirilmekte ve gerçek üstünlüğün ahirette ortaya çıkacağı belirtilmektedir.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. Çokluk kuruntusu sizi o derece oyaladı ki,

2. Nihayet kabirleri ziyaret ettiniz.

3. Hayır! Yakında bileceksiniz!

4. Elbette yakında bileceksiniz!

5. Gerçek öyle değil! Kesin bilgi ile bilmiş olsaydınız,

6. Mutlaka cehennem ateşini görürdünüz.

7. Sonra ahirette onu çıplak gözle göreceksiniz.

8. Nihayet o gün (dünyada yararlandığınız) nimetlerden elbette ve elbette hesaba çekileceksiniz.

101. el-KÂRİA

el-KÂRİA

Kâria, kapı çalan demektir ve kıyamet kasdedilmiştir. Kureyş sûresinden sonra Mekke'de inmiştir, 11 (onbir) âyettir. Bu sûrede, kıyametin kopuşunda meydana gelecek olaylardan ve insanın âkıbetinden söz edilmiştir.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. Kapı çalan!

2. Nedir o kapı çalan?

3. O kapı çalanın ne olduğunu bilir misin?

4. İnsanların, ateşin etrafını sarmış pervaneler gibi olur,

5. Dağların da atılmış renkli yüne dönüştüğü gündür (o Kâria!)

6. O gün kimin tartılan ameli ağır gelirse.

7. İşte o, hoşnut edici bir yaşayış içinde olur.

8. Ameli yeğni olana gelince.

9. İşte onun anası (yeri, yurdu) Hâviye'dir.

10.Nedir o (Hâviye) bilir misin?

11.Kızgın ateş!

100. el-ÂDİYÂT

el-ÂDİYÂT

Âdiyât, koşan atlar demektir. Asr sûresinden sonra Mekke'de inmiştir, 11 (onbir) âyettir. Bu sûrede insanoğlunun nankörlüğünden, kıyamet günü ortaya çıkacak acıklı durumdan söz edilir.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

l. Harıl harıl koşanlara,

2. (Nallarıyla) çakarak kıvılcım saçanlara,

3. (Ansızın) sabah baskını yapanlara,

4. Orada tozu dumana katanlara,

5. Derken orada bir topluluğun ta ortasına girenlere yemin ederim ki ,

6. Şüphesiz insan, Rabbine karşı pek nankördür.

7. Şüphesiz buna kendisi de şahittir ,

8. Ve o, mal sevgisine de aşırı derecede düşkündür.

9. Kabirlerde bulunanların diriltilip dışarı atıldığını düşünmez mi?

10. Ve kalplerde gizlenenler ortaya konduğu zaman ,

11. Şüphesiz Rableri o gün onlardan tamamıyle haberdar

99. ez-ZİLZÂL

ez-ZİLZÂL

Deprem demek olan "zilzâl", sûrenin ilk âyetinde geçer. Nisâ sûresinden sonra Medine'de inmiştir, 8 (sekiz) âyettir. Kıyametin kopmasından, insanların yeniden dirilip hesap vermelerinden, herkesin -iyi ya da kötü- ettiğini bulacağından bahseder.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. Yerküre kendine has sarsıntısıyla sallandığı,

2. Toprak ağırlıklarını dışarı çıkardığı,

3. Ve insan "Ne oluyor buna!" dediği vakit,

4. İşte o gün (yer) haberlerini anlatır,

5. Rabbinin ona bildirmesiyle.

6. O gün insanlar amellerini görmeleri (karşılığını almaları) için darmadağınık geri dönüp gelirler.

7. Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür.

8. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür.

98. el-BEYYİNE

el-BEYYİNE

Açık delil manasına gelen ve birinci âyette geçen "beyyine" kelimesi sûreye ad olmuştur. Talâk sûresinden sonra Medine'de inmiştir, 8 (sekiz) âyettir. Bu sûrede kâfirlerden ve müşriklerden söz edilmiş, onların bazı davranışları anlatılmış, inanan ve iyi işler yapanların kurtuluşa ereceği ifade edilmiştir.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. Apaçık delil kendilerine gelinceye kadar ehl-i kitaptan ve müşriklerden inkârcılar (küfürden) ayrılacak değillerdi.

2. (İşte o apaçık delil,) Allah tarafından gönderilen ve tertemiz sahifeleri okuyan bir elçidir.

3. En doğru hükümler vardır şu sahifelerde.

4. Kendilerine kitap verilenler ancak o açık delil (Peygamber) kendilerine geldikten sonra ayrılığa düştüler.

5. Halbuki onlara ancak, dini yalnız O'na has kılarak ve hanifler olarak Allah'a kulluk etmeleri, namaz kılmaları ve zekât vermeleri emrolunmuştu. Sağlam din de budur.

6. Ehl-i kitap ve müşriklerden olan inkârcılar, içinde ebedî olarak kalacakları cehennem ateşindedirler. İşte halkın en şerlileri onlardır.

7. İman edip sâlih ameller işleyenlere gelince, halkın en hayırlısı da onlardır.

8. Onların Rableri katındaki mükâfatları, zemininden ırmaklar akan, içinde devamlı olarak kalacakları Adn cennetleridir. Allah kendilerinden hoşnut olmuş, onlar da Allah'tan hoşnut olmuşlardır. Bu söylenenler hep Rabbinden korkan (O'na saygı gösterenler) içindir.

97. el-KADR

el-KADR

Kadir gecesinden söz ettiği için bu adı almıştır. Abese sûresinden sonra Mekke'de inmiştir. 5 (beş) âyettir. Sûrede, Kadir gecesinden, onun faziletinden, o gecede meleklerin yeryüzüne inişinden bahsedilir.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

l. Biz onu (Kur'an'ı) Kadir gecesinde indirdik.

2. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin?

3. Kadir gecesi, bin aydan hayırlıdır.

4. O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh (Cebrail), her iş için iner dururlar.

5. O gece, esenlik doludur. Ta fecrin doğuşuna kadar.

96. el-ALAK

el-ALAK

Alak, insanın yaratılış safhalarından olan aşılanmış yumurtayı ifade eder. Bu sûreye "İkra' sûresi" de denir. Mekke'de inmiştir; 19 âyettir. İlk 5 âyeti, Kur'an'ın ilk inen âyetleridir. Bu sûrede okumanın, öğrenmenin üstünlüğü, insanın yaratılışı, kalemin özelliği, bunların insana Allah'ın ihsanı olduğu, insanın bunları düşünmesi, Rabbine itaat etmesi gerektiği, aksi halde azaba dûçar olacağı anlatılır.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. Yaratan Rabbinin adıyla oku!

2. O, insanı bir aşılanmış yumurtadan yarattı.

3. Oku! Rabbin, en büyük kerem sahibidir.

4. O Rab ki kalemle (yazmayı) öğretti.

5. İnsana bilmedikleri şeyi öğretti.

6. Gerçek şu ki, insan azar.

7. Kendini kendine yeterli gördüğü için.

8. Kuşkusuz dönüş Rabbinedir.

9. Gördün mü şu men edeni,

10. Namaz kılarken bir kulu (Peygamber'i namazdan)?

11. Gördün mü, ya o (Peygamber) doğru yolda olur,

12. Yahut takvâyı emrediyorsa?

13. Ne dersin o (meneden, Peygamber'i) yalanlıyor ve doğru yoldan yüz çeviriyorsa!

14. (Bu adam) Allah'ın, (yaptıklarını) gördüğünü bilmez mi!

15. Hayır, hayır! Eğer vazgeçmezse, derhal onu alnından (perçeminden), yakalarız (cehenneme atarız).

16.O yalancı, günahkâr alından (perçemden),

17.O, hemen gidip meclisini (kendi taraftarlarını) çağırsın.

18.Biz de zebânîleri çağıracağız.

19.Hayır! Ona uyma! Allah'a secde et ve (yalnızca O'na) yaklaş!

95. et-TÎN

et-TÎN

"Tîn", dağ adı veya incir demektir. Bürûc sûresinden sonra Mekke'de inmiştir, 8 (sekiz) âyettir.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. İncire, zeytine,

2. Sina dağına ,

3.Ve şu emîn beldeye yemin ederim ki,

4.Biz insanı en güzel biçimde yarattık.

5.Sonra da çevirdik aşağıların aşağısına attık.

6. Fakat iman edip sâlih amel işleyenler için eksilmeyen devamlı bir ecir vardır.

7. Artık bundan sonra, ceza günü konusunda seni kim yalanlayabilir?

8. Allah, hüküm verenlerin en üstünü değil midir?

94. el-İNŞİRÂH

el-İNŞİRÂH

"İnşirâh" açılmak, genişlemek, sevinmek manalarına gelir. Duhâ sûresinden sonra Mekke'de inmiştir. 8 (sekiz) âyettir. Bu sûrede Peygamberimizin, çocukluğunda risalete hazırlamak üzere kalbinnin açılıp arıtılmasından söz edilmektedir. Ayrıca, onun getirdiği dindeki kolaylıklara dikkat çekilerek Allah'a şükretmeye teşvik edilmektedir.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. Biz senin göğsünü açıp genişletmedik mi?

2. Yükünü senden alıp atmadık mı?

3. O senin belini büken yükü .

4. Senin şânını ve ününü yüceltmedik mi?

5. Elbette zorluğun yanında bir kolaylık vardır.

6. Gerçekten, zorlukla beraber bir kolaylık daha vardır.

7. Boş kaldın mı hemen (başka) işe koyul,

8. Yalnız Rabbine yönel.

93. ed-DUHÂ

ed-DUHÂ

Duhâ, kuşluk vakti demektir. Sûre, adını ilk ayette geçen bu kelimeden alır. Fecr sûresinden sonra Mekke'de inmiştir, 11 (onbir) âyettir. Sûrede âhir zaman Peygamberinin hususiyetlerinden biri yani yetim oluşu ele alınır ve kendisi teselli edilir.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. Andolsun kuşluk vaktine

2. Ve sükûna erdiğinde geceye ki,

3. Rabbin seni bırakmadı ve sana darılmadı.

4. Gerçekten senin için ahiret dünyadan daha hayırlıdır.

5. Pek yakında Rabbin sana verecek de hoşnut olacaksın.

6. O, seni yetim bulup barındırmadı mı?

7. Şaşırmış bulup da yol göstermedi mi?

8. Seni fakir bulup zengin etmedi mi?

9. Öyleyse yetimi sakın ezme.

10. El açıp isteyeni de sakın azarlama.

11. Ve Rabbinin nimetini minnet ve şükranla an.

92. el-LEYL

el-LEYL

Geceye yeminle başladığı için "Leyl" denilmiştir. Mekke'de inmiştir, 21 (yirmibir) âyettir. Bu sûrede insanoğlunun iki zıt davranışından, cömertlik ve cimrilikten bahsedilir. İmanlı olmakla cömertlik, imansızlıkla cimrilik arasındaki ilişkiye dikkat çekilir.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. (Karanlığı ile etrafı) bürüyüp örttüğü zaman geceye,

2. Açılıp ağardığı vakit gündüze,

3. Erkeği ve dişiyi yaratana yemin ederim ki,

4. Sizin işleriniz başka başkadır.

5. Artık kim verir ve sakınırsa,

6. Ve en güzeli de tasdik ederse,

7. Biz de onu en kolaya hazırlarız (onda başarılı kılarız).

8. Kim cimrilik eder, kendini müstağni sayar,

9. Ve en güzeli de yalanlarsa,

10. Biz de onu en zora hazırlarız.

11. Düştüğü zaman da malı kendisine hiç fayda vermez.

12. Doğru yolu göstermek bize aittir.

13. Şüphesiz ahiret de dünya da bizimdir.

14. (Ey insanlar! ) Alev alev yanan bir ateşle sizi uyardım.

15. O ateşe, ancak kötü olan girer.

16. Öyle kötü ki, yalanlayıp ve yüz çevirmiştir.

17.En çok korunan ise ondan (ateşten) uzak tutulur.

18.O ki ,Allah yolunda malını verir, temizlenir.

19.Onun nezdinde hiçbir kimseye ait şükranla karşılanacak bir nimet yoktur.

20.O ancak Yüce Rabbinin rızasını aramak için verir.

21. Ve o (buna kavuşarak) hoşnut olacaktır.

91. eş-ŞEMS

eş-ŞEMS

Kadir sûresinden sonra Mekke'de inmiştir, 15 (onbeş) âyettir. Adını, sûrenin ilk kelimesi olan ve "güneş" anlamına gelen "şems"ten alır. Bu sûrede insanın yaratılışında var olan iki özellik ele alınır: İyilik ve kötülük. İnsanın yaratılışında, iyi olmak da kötü olmak da kabiliyet olarak vardır.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. Güneşe ve kuşluk vaktindeki aydınlığına

2.Güneşi takip ettiğinde Ay'a,

3.Onu açığa çıkarttığında gündüze,

4.Onu örttüğünde geceye,

5.Gökyüzüne ve onu bina edene,

6.Yere ve onu yapıp döşeyene,

7.Nefse ve ona birtakım kabiliyetler verene,

8.Sonra da ona iyilik ve kötülükleri ilham edene yemin ederim ki,

9.Nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiştir,

10.Onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir.

11. Semud kavmi azgınlığı yüzünden (Allah'ın elçisini) yalanladı.

12. Onların en bedbahtı (deveyi kesmek için) atıldığında,

13.Allah'ın Resûlü onlara: "Allah'ın devesine ve onun su hakkına dokunmayın!" dedi.

14.Ama onlar, onu yalanladılar ve deveyi kestiler. Bunun üzerine Rableri günahları sebebiyle onlara büyük bir felâket gönderdi de hepsini helâk etti.

15.(Allah, bu şekilde azap etmenin) âkıbetinden korkacak değil ya!

90. el-BELED

el-BELED

Mekke'de Kaf sûresinden sonra inmiştir. 20 (yirmi) âyettir. Adını, ilk âyette geçen, Mekke'yi anlatan ve "şehir" anlamına gelen "beled" kelimesinden almaktadır. Bu sûrede insanın yaratılışından, onun bazı davranışlarından, insana verilen üstün vasıflardan, o vasıfları iyiye kullanmayanın kötü âkıbetinden, iyiye kullananların da mutlu geleceklerinden söz edilir.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

l. Andolsun bu beldeye ,

2. Ki sen bu beldedesin ,

3. Ve andolsun babaya ve ondan meydana gelen çocuğa,

4. Biz, insanı (yüzyüze geleceği nice) zorluklar içinde yarattık.

5. İnsan, hiç kimsenin kendisine güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?

6. "Pek çok mal harcadım" diyor.

7. Kimse onu görmedi mi sanıyor?

8. Biz ona iki göz vermedik mi?

9. Bir dil ve iki dudak ,

10. Ona iki yolu (doğru ve eğriyi) gösterdik .

11. Fakat o, sarp yokuşu aşamadı.

12.O sarp yokuş nedir bilir misin?

13. Köle azat etmek,

14.Veya açlık gününde yemek yedirmektir,

15.Yakınlığı olan bir yetime

16.Veya hiçbir şeyi olmayan yoksula.

17. Sonra iman edenlerden, birbirlerine sabrı tavsiye edenlerden ve birbirlerine acımayı öğütleyenlerden olmaktır.

18. İşte bunlar sağdakilerdir.

19. Ayetlerimizi inkâr edenler ise işte onlar soldakilerdir,

20. Cezaları, kapıları üzerlerine sımsıkı kapatılmış bir ateştir.

89. el-FECR

el-FECR

Fecr, tan yerinin ağarması ve şafak manasına gelir. Fecr sûresi, Leyl sûresinden sonra Mekke'de inmiştir, 30 (otuz) âyettir. Bu sûrede eski kavimlere ait kıssalar hatırlatılır. İnsanoğlunun kötülüğe yönelmekte olduğu belirtilerek bunun kötü sonucu, dünya hayatından sonraki hayat ve oradaki durumlar kısaca anlatılır.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. Andolsun Fecre ,

2.On geceye ,

3.Çifte ve teke,

4.(her şeyi karanlığı ile) örttüğü an geceye

5.Bunlarda akıl sahibi için elbette birer yemin (değeri) vardır.

6. Görmedin mi, Rabbin ne yaptı Âd kavmine?

7. Direkleri (yüksek binaları) olan, İrem şehrine?

8.Ki ülkeler içinde onun benzeri yaratılmamıştı ,

9.O vadide kayaları yontan Semûd kavmine?

10.Kazıklar (çadırlar, ordular) sahibi Firavun'a?

11. Ki onların hepsi ülkelerinde azgınlık ettiler.

12.Oralarda kötülüğü çoğalttılar.

13.Bu yüzden Rabbin onların üstüne azap kamçısı yağdırdı.

14.Çünkü Rabbin (her an) gözetlemededir.

15. İnsan var ya, Rabbi kendisini imtihan edip de ikramda bulunduğunda ve bol nimet verdiğinde "Rabbim bana ikram etti" der.

16. Onu imtihan edip rızkını daralttığında ise "Rabbim beni önemsemedi" der.

17. Hayır! Doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz,

18. Yoksulu yedirmeye birbirinizi teşvik etmiyorsunuz,

19. Haram helâl demeden mirası yiyorsunuz.

20. Malı aşırı biçimde seviyorsunuz.

21. Ama yeryüzü parça parça döküldüğü,

22. Rabbin(in emri) geldiği ve melekler saf saf dizildiği zaman (her şey ortaya çıkacaktır).

23. O gün cehennem getirilir, insan yaptıklarını birer birer hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ne faydası var!

24. (İşte o zaman insan:) "Keşke bu hayatım için bir şeyler yapıp gönderseydim!" der.

25. Artık o gün, Allah'ın edeceği azabı kimse edemez.

26. 0'nun vuracağı bağı kimse vuramaz.

27. Ey huzura kavuşmuş insan!

28. Sen O'ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön.

29. (Seçkin) kullarım arasına katıl,

30. Ve cennetim gir.

88. el-ĞÂŞİYE

el-ĞÂŞİYE

Adını, ilk âyette geçen ve her şeyi saran, kaplayan, dehşeti her şeye ulaşan kıyamet günü anlamına gelen "ğâşiye" kelimesinden alır. İlk gelen sûrelerden olup, Zâriyât sûresinden sonra Mekke'de inmiştir. Bu sûrede kıyamet ve ahirete ait haberler vardır. ayrıca Allah'ın varlığını anlamaya yardım edecek bazı kevnî deliller serdedilmiştir. Hayatın bir plan ve program içinde akıp gittiği, bu akışın sonunda Allah'a varılacağı ve O'nun katında hesap verileceği anlatılır. 26 (yirmialtı) âyettir.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. (Resûlüm!) Dehşeti her şeyi kaplayan kıyametin haberi sana geldi mi?

2. O gün bir takım yüzler zelildir,

3.Durmadan çalışır, (fakat boşuna) yorulur,

4. Kızgın ateşe girer.

5. Onlara kaynar su pınarından içirilir.

6. Onlar için kuru dikenden başka yemek yoktur,

7. O ise ne besler ne de açlığı giderir.

8.O gün bir takım yüzler de vardır ki, mutludurlar,

9 (dünyadaki) çabalarından hoşnut olmuşlardır,

10.Yüce bir cennettedirler.

11.Orada boş bir söz işitmezler.

12. Orada (cennette) devamlı akan bir pınar,

13. Yükseltilmiş tahtlar,

14.Konulmuş kadehler,

15.Sıra sıra dizilmiş yastıklar,

16.Serilmiş halılar vardır.

17. (İnsanlar) devenin nasıl yaratıldığına, bakmazlar mı?

18. Göğe bakmıyorlar mı nasıl yükseltilmiş?

19. Dağların nasıl dikildiğine, bakmazlar mı?

20. Yeryüzünün nasıl yayıldığına bir bakmazlar mı?

21. O halde (Resûlüm), öğüt ver. Çünkü sen ancak öğüt vericisin.

22. Onların üzerinde bir zorba değilsin.

23. Ancak yüz çevirir inkâr ederse,

24.İşte öylesini Allah en büyük azap ile cezalandırır.

25. Şüphesiz onların dönüşü sadece bizedir.

26. Sonra onların sorguya çekilmesi de sadece bize aittir.

87. el-A'LÂ

el-A'LÂ

Allah'ın "Yüce" anlamındaki adıyla başladığı için "el-A'lâ" denilen bu sûre 19 (ondokuz) âyet olup, Mekke'de inen ilk sûrelerdendir. Cenab-ı Allah bu sûrede kâinatın esrarını, oluşunu, işleyişini özlü bir anlatımla ifade etmiştir.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. Yüce Rabbinin adını,

2. Yaratıp düzene koyan,

3. Takdir edip yol gösteren,

4. (Topraktan) yeşil otu çıkaran,

5. Sonra da onu kapkara bir sel artığına çeviren yüce Rabbinin adını tesbih (ve takdis) et.

6. Sana (Kur an'ı) okutacağız; sen hiç unutmayacaksın.

7. Artık Allah'ın dilediği hariç, Şüphesiz Allah, açığı ve gizleneni bilir.

8. Seni en kolaya muvaffak kılacağız.

9. O halde eğer öğüt fayda verirse öğüt ver.

10. (Allah'tan) korkan öğütten yararlanacak.

11.Kötü kimse ise öğütten kaçınacaktır.

12.O ki,en büyük ateşe girecektir.

13.Sonra o, ateşte ne ölür ne de yaşar.

14. Doğrusu feraha ermiştir temizlenen,

15 Rabbinin adını anıp O'na kulluk eden.

16. Fakat siz (ey insanlar! ) dünya hayatını tercih ediyorsunuz.

17. Oysa ahiret daha hayırlı daha devamlıdır.

18. Şüphesiz bu (anlatılanlar), önceki kitaplarda, vardır.

19. İbrahim ve Musa'nın kitaplarında.

86. et-TÂRIK

et-TÂRIK

Beled sûresinden sonra Mekke'de inmiştir, 17 (onyedi) âyettir. Adını, 1. âyette geçen "târık" kelimesinden alır. Târık, geceleyin gelen, şiddetlice vuran, kapı çalan demektir. Sûrede geçen târık ise gece fazla ışık saçan yıldıza denir ki, bu, sabah yıldızıdır. Mecâzî olarak da ünlü kişiye denir. Bir edebî sanat olarak cahiliye devri geceye, o devirde gelen Hz. Peygamber de geceyi aydınlatan ve sabahı müjdeleyen sabah yıldızına benzetilmiş olabilir.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.>

1. Gökyüzüne ve târıka (sabah yıldızına) yemin ederim.

2. Târıkın ne olduğunu nereden bileceksin?

3. (O, karanlığı) delen yıldızdır.

4. Hiç kimse yoktur ki üzerinde bir koruyucu, bir denetleyici bulunmasın.

5. İnsan neden yaratıldığına bir baksın!

6. Atılan bir sudan yaratıldı.

7. (O su) sırt ile göğüs kafesi arasından çıkar.

8. İşte Allah (başlangıçta bu şekilde yarattığı) insanı tekrar yaratmaya da kadirdir.

9. Gizlenenlerin ortaya döküldüğü gün

10. O gün insan için ne bir güç ne de bir yardımcı vardır.

11. Dönüş sahibi olan (yağmur yağdıran) göğe, yemin ederim ki,

12.(Nebat ile) yarılan yere ,

13. Şüphesiz Kur'an, (hak ile bâtılı) ayıran bir sözdür.

14. O, asla bir şaka değildir.

15. Onlar bir tuzak kurarlar,

16. Ben de bir tuzak kurarım.

17. Onun için Kâfirlere mühlet ver, onları biraz kendi hallerine bırak (pek yakında desteğimiz sana gelecek).

85. el-BÜRÛC

el-BÜRÛC

Şems sûresinden sonra Mekke'de inmiştir; 22 (yirmiiki) âyettir. "Bürûc", burc kelimesinin çoğuludur. Sûrede burçları olan gökyüzüne, kıyamet gününe ve o güne tanıklık edecek olanlarla, yine o gün müşahede edilecek olaylara yemin edildikten sonra Yemen'de geçmiş bir olaya temas edilir: Yahudi Zûnuvas ve adamları, yahudiliği kabul etmeyen Necran hıristiyanlarını, Hendek içinde yakılmış bir ateşe atarak yakarlar ve yanmakta olan insanları seyrederler. Bu şekilde işkence ile yakılıp öldürülen kimseler inançları uğrunda ölmüşlerdir.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

l. Burçlara sahip gökyüzüne,

2. Geleceği bildirilmiş olan güne,

3.(O günde) tanıklık edene ve edilene andolsun ki,

4. Kahroldu o hendeğin sahipleri,

5.O çıralı ateşin ,

6.Onlar (yakanlar) da başlarına oturmuşlar,

7. Müminlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı.

8. Onlardan, sırf, azîz ve hamîd olan Allah'a iman ettikleri için intikam aldılar.

9.O Allah ki, göklerin ve yerin mülkü kendisine aittir, ve Allah her şeye şahittir .

10. Şüphesiz inanmış erkeklerle inanmış kadınlara işkence edip sonra tevbe de etmeyenlere cehennem azabı ve (orada) yanma cezası vardır.

11. İman edip sâlih ameller işleyenlere ise, zemininden ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük kurtuluş budur.

12. Şüphesiz Rabbinin yakalaması çok şiddetlidir.

13. Bilin ki O, (kâinat yokken) ilk olarak yaratan, (ölümden sonra tekrar hayatı) geri getirendir.

14. O, çok bağışlayan ve çok sevendir.

15. Şerefli Arş'ın sahibidir.

16. Dilediği şeyleri mutlaka yapandır.

17. Orduların, haberi sana geldi mi?

18. Yani Firavun ve Semûd'un

19. Doğrusu inkârcılar (gerçeği) yalanlayıp dururlar.

20. Allah onları arkalarından kuşatmıştır.

21. Hayır o şerefli bir Kur'an'dır.

22.Levh-i Mahfuz'dadır.

84. el-İNŞİKAK

el-İNŞİKAK

İnfitâr sûresinden sonra Mekke'de inmiştir, 25 (yirmibeş) âyettir. Göğün yarılmasından söz ettiği için bu adı almıştır.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

l. Gök yarıldığı,

2. Rabbine kulak verip boyun eğecek hale getirildiği zaman,

3. Yer dümdüz edildiği,

4. İçinde bulunanları atıp boşaldığı ,

5. Ve Rabb'ini dinleyip O'na hakkıyla itaata mecbur kılındığı vakit (insanoğlu yaptıkları ile karşılaşır).

6. Ey insan! Şüphe yok ki sen Rabbine karşı çaba üstüne çaba göstermektesin; sonunda O'na varacaksın.

7. Kimin kitabı sağından verilirse,

8. Kolay bir hesapla hesaba çekilecek;

9. Ve sevinçli olarak ailesine dönecektir.

10. Kimin de kitabı arkasından verilirse,

11.Derhal yok olmayı isteyecek,

12.Ve alevli ateşe girecektir.

13.Zira o, (dünyada) ailesi içinde (mal-mülk sebebiyle) şımarmıştı.

14. O hiçbir zaman Rabbine dönmeyeceğini sandı.

15. Oysa gerçekten Rabbi onu görüyordu.

16. Hayır! Şafağa, yemin ederim ki ,

17. Geceye ve onda basan karanlığa,

18. Dolunay olmuş aya ,

19. Ki,siz elbette halden hale geçeceksiniz.

20. Böyleyken onlar acaba neden iman etmezler?

21. Onlar kendilerine Kur'an okununca secde de etmezler.

22. Aksine, kâfirler yalanlıyorlar.

23. Halbuki Allah onların gizlediği şeyleri çok iyi bilir.

24. (Resûlüm!) Onlara acı azabı müjdele!

25. İman edip sâlih amel işleyenler başkadır; onlar için arkası kesilmeyen bir mükâfat vardır.

83. el-MUTAFFİFÎN

el-MUTAFFİFÎN

Mekke'de inmiştir, 36 (otuzaltı) âyettir. Ölçü ve tartılarında hile yapanları kötüleyerek başladığı için bu adı almıştır.

Rahmân veRahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. Eksik ölçüp noksan yapan hilekârlara yazıklar olsun!

2. Onlar insanlardan alırken ölçüp tarttıklarında tam,

3. Onlara vermek için ölçüp tarttıklarında ise eksik ölçer ve tartarlar.

4. Onlar düşünmezler mi ki, tekrar diriltilecekler!

5.Büyük bir günde

6.Öyle bir gün ki, insanlar o günde âlemlerin Rabbinin huzurunda divan duracaklardır.

7. Doğrusu günahkârların yazısı, muhakkak Siccîn'de olmaktır.

8. Siccîn nedir, bilir misin?

9. (O günahkârların yazısı) Amellerin sayılıp yazıldığı bir kitaptır.

10. O gün vay haline yalancıların!

11. Ki onlar, ceza gününü yalan sayarlar.

12. Onu ancak hükümleri çiğneyen ve günaha dalan kimseler yalanlar.

13. Böyle birine âyetlerimiz okununca "Eskilerin masalları" derdi.

14. Hayır! Bilakis onların işlemekte oldukları (kötülükler) kalplerini kirletmiştir.

15. Hayır! Onlar şüphesiz o gün Rablerinden (O'nu görmekten) mahrum kalmışlardır.

16. Sonra onlar cehenneme girerler.

17. Sonra onlara: "İşte yalanlamış olduğunuz (cehennem) budur" denilir.

18. Hayır! Andolsun iyilerin kitabı İlliyyûn'dadır.

19. İlliyyûn nedir, bilir misin?

20. (O İlliyyûn'daki kitap) İçinde ameller kaydedilmiş bir kitaptır.

21. O kitabı, Allah'a yakın olanlar görür.

22. İyiler kesinkes cennettedir.

23. Onlar orada koltuklar üzerinde etrafa bakarlar.

24. Onların yüzünde nimetlerin sevincini görürsün.

25. Kendilerine mühürlü hâlis bir içki sunulur.

26. Onun içiminin sonunda misk kokusu vardır. İşte yarışanlar ancak onda yarışsınlar.

27. Karışımı Tesnîm'dendir.

28. (O Tesnîm Allah'a) Yakın olanların içecekleri bir kaynaktır.

29. Şüphesiz günahkârlar, (dünyada) iman edenlere gülerlerdi.

30. Onlarla karşılaştıklarında kaş göz hareketiyle alay ederlerdi.

31. Ailelerine döndüklerinde, (alaylarından dolayı) keyiflenerek dönerlerdi.

32. Müminleri gördüklerinde: "Şüphesiz bunlar sapıtmış" derlerdi.

33. Halbuki onlar, müminleri denetleyici olarak gönderilmediler.

34. İşte o gün (ahirette) de iman edenler kâfirlere gülerler.

35. Koltuklar üzerinde etrafa bakarlar.

36. Kâfirler yaptıklarının cezasını bulduar mı! (Elbette buldular.)

82. el-İNFİTÂR

el-İNFİTÂR

Nâziât sûresinden sonra Mekke'de inmiştir. 19 (ondokuz) âyettir. Manası "yarılmaktır"tır. Göğün yarılmasından söz ederek başladığı için bu adı almıştır. Konusu ahiret âlemidir.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

l. Gökyüzü yarıldığı zaman,

2. Yıldızlar döküldüğü zaman,

3. Denizler birbirine katıldığı zaman,

4. Kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığı zaman,

5. İnsanoğlu (yapıp) gönderdiklerini ve (yapamayıp) geride bıraktıklarını bir bir anlar.

6. Ey insan! İhsanı bol Rabbine karşı seni aldatan nedir?

7. O Allah ki seni yarattı, seni düzgün ve dengeli kılıp,ölçülü bir biçim verdi.

8.Seni istediği her hangi bir şekilde parçalardan oluşturdu.

9. Hayır! Siz yine de dini yalanlıyorsunuz.

10.Şunu iyi bilin ki üzerinizde bekçiler var,

11.Değerli yazıcılar var,

12.Onlar, yapmakta olduklarınızı bilirler.

13. İyiler muhakkak cennettedirler,

14. Kötüler de cehennemdedirler.

15. Ceza gününde oraya girerler.

16. Onlar (kâfirler) oradan bir daha da ayrılmazlar.

17. Ceza günü nedir bilir misin?

18. Evet, bilir misin? Nedir acaba o ceza günü?

19. O gün hiçbir kimse başkası için bir şey yapamaz. O gün iş Allah'a kalmıştır.

81. et-TEKVÎR

et-TEKVÎR

Mekke'de inmiştir, 29 (yirmidokuz) âyettir. Sûrenin başında güneşin dürülmesinden söz edilmiş ve adını da buradan almıştır. Sûrenin söz dizisinde, ihtiva ettiği konuya ilişkin anlamları yankılandıran ve güçlendiren mükemmel bir musikî taklit edilemez bir âhenk vardır.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. Güneş katlanıp dürüldüğünde,

2. Yıldızlar (kararıp) döküldüğünde,

3. Dağlar (sallanıp) yürütüldüğünde,

4. Gebe develer salıverildiğinde,

5. Vahşî hayvanlar toplanıp bir araya getirildiğinde,

6. Denizler kaynatıldığında,

7. Ruhlar (bedenlerle) birleştirildiğinde,

8. Diri diri toprağa gömülen kıza, sorulduğunda,

9. "Hangi günah sebebiyle öldürüldü?diye.

10. (Amellerin yazılı olduğu) defterler açıldığında,

11. Gökyüzü sıyrılıp alındığında,

12. Cehennem tutuşturulduğunda,

13. Ve cennet yaklaştırıldığında,

14. Kişi neler getirdiğini öğrenmiş olacaktır.

15. Şimdi yemin ederim o sinenlere ,

16. O akıp akıp yuvasına gidenlere,

17. Kararmaya yüz tuttuğunda geceye andolsun,

18. Ağarmaya başladığında sabaha andolsun ki,

19. O (Kur'an), şüphesiz değerli,bir elçinin (Cebrail'in) getirdiği sözdür.

20. O elçi güçlü, Arş'ın sahibi (Allah'ın) katında çok itibarlıdır.

21. O orada sayılan, güvenilen (bir elçi) dir.

22. Arkadaşınız (Muhammed) de mecnun değildir.

23. Andolsun ki, onu (Cebrail'i) apaçık ufukta görmüştür.

24. O, gaybın bilgilerini (sizden) esirgemez.

25. O lânetlenmiş şeytanın sözü de değildir.

26. Hal böyle iken nereye gidiyorsunuz?

27. O, herkes için, bir öğüttür,

28. Sizden doğru yolda gitmek isteyenler için de.

29. Alemlerin Rabbi Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.

80. ABESE

ABESE

Mekke'de inmiştir, 42 (kırkiki) âyettir. Adını, "yüzünü ekşitti, buruşturdu" anlamına gelen ilk kelimesinden almıştır. Bu sûrenin iniş sebebiyle ilgili olarak şöyle bir hadise nakledilmiştir: Efendimiz; Velîd, Ümeyye b. Halef, Utbe b. Rabîa gibi Kureyş'in ileri gelenlerine İslâm'ı anlattığı bir sırada âmâ olan Abdullah b. Ümmü Mektum gelir ve "Yâ Resûlallah! Allah'ın sana öğrettiklerinden bana da öğret" der. O esnada Resûlullah (a. s.) cevap vermez. Çünkü Kureyş'in bu ileri gelen kimseleri, zaten kendilerine özel muamele edilmesini istiyorlardı. Efendimiz onları gücendirmek istemedi. Abdullah tekrar seslenince elinde olmayarak yüz hatları değişti. Bu esnada onlar kalkıp gittiler. Biraz sonra bu âyetler geldi. Resûlullah'ın bazı davranışlarını tenkit ve onu ikaz mahiyetinde gelen bu ve benzeri âyetler, onun hak peygamber olduğuna en büyük delildir. Zira hiç kimse kendisini bu şekilde tenkit etmez.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

l. (Peygamber), yüzünü ekşitti ve geri döndü.

2. Âmânın kendisine gelmesinden ötürü

3. Belki o temizlenecek,

4.Yahut öğüt alacak da o öğüt ona fayda verecek.

5. Kendini (sana) muhtaç görmeyene gelince,

6. Sen ona yöneliyorsun,

7. Oysa ki onun temizlenip arınmasından sen sorumlu değilsin.

8. Fakat koşarak sana gelen ,

9. Ve (Allah'tan) korkarak gelenle ,

10.Sen onunla ilgilenmiyorsun.

ll. Hayır! Şüphesiz bunlar bir öğüttür,

l2.Dileyen ondan (Kur'an'dan) öğüt alır,

l3.O, değerli sahifelerdir,

l4.Tertemiz kılınmış, yüce makamlara kaldırılmış mukaddes sahifelerde,

l5.Kâtiplerin ellerindedir ,

l6.Değerli ve güvenilir katiplerin.

17. Kahrolası insan! Ne inkârcıdır!

18. Allah onu neden yarattı?

19. Bir nutfeden (spermadan) yarattı da ona şekil verdi.

20. Sonra ona yolu kolaylaştırdı.

21. Sonra onun canını aldı ve kabre soktu.

22. Sonra dilediği bir vakitte onu yeniden diriltir.

23. Hayır! (İnsan) Allah'ın emrettiğini yapmadı.

24. İnsan, yediğine bir baksın!

25.Yağmurlar yağdırdık,

26.Sonra toprağı göz göz yardık,

27.Bu suretle orada ekinler bitirdik,

28.Üzümler ,yoncalar ,

29.Zeytinlikler, hurmalıklar ,

30. İri ve sık ağaçlı bahçeler,

31. Meyveler ve çayırlar bitirdik.

32. (Bütün bunlar) sizi ve hayvanlarınızı yararlandırmak içindir.

33. Kulakları sağır eden o ses geldiğinde,

34. İşte o gün kişi kardeşinden, kaçar.

35 .Annesinden, babasından,

36.Eşinden ve çocuklarından .

37. O gün, herkesin kendine yetip artacak bir derdi vardır.

38. O gün bir takım yüzler parıl parıl,

39.Güler ve sevinir.

40. Yine o gün birtakım yüzleri de keder bürümüş,

41.Hüzünden kapkara kesilmiştir.

42.İşte bunlar kâfirlerdir, günahkârlardır.

79. en-NÂZİ'ÂT

en-NÂZİ'ÂT

Nebe' sûresinden sonra Mekke'de inmiştir; 46 (kırkaltı) âyettir. Adını, "söküp çıkaranlar" manasına gelen "nâziât" kelimesinden alır. Ana fikir olarak kıyameti konu edinir. Cenab-ı Allah, sûrenin başında, kendilerini, ilk beş âyette belirtilen güç ve melekelerle donattığı varlıklara yemin etmektedir.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

l. Söküp çıkaranlara, andolsun;

2. Yavaşça çekenlere,

3.Yüzdükçe yüzenlere,

4.Yarıştıkça yarışanlara,

5.Derken iş düzenleyenlere .

6. Birinci üflemenin (kâinatı) sarstığı,

7. Onu ikinci üflemenin takip ettiği gün,

8.İşte o gün yürekler kaygıdan oynar,

9.Gözler yorgun düşer.

10.Diyorlar ki, "Öldükten sonra biz, (dünyadaki) ilk halimize mi döndürüleceğiz,

11.(Hem de) çürümüş kemikler olduktan sonra ha?"

12. "O zaman bu, ziyanlı bir dönüş olur" dediler.

13. Bu dönüş, sadece bir seslenmeye bakar.

14. Birdenbire kendilerini mahşerde buluverirler.

15. (Habibim!) Sana Musa'nın haberi geldi mi?

l6. Kutsal vâdi Tuvâ'da Rabbi ona şöyle seslenmişti:

17. Firavun'a git! Çünkü o çok azdı.

18. De ki:Nasıl arınmağa gönlün var mı?

19. Seni Rabbimin yoluna iletmemi ister misin? Böylece ondan korkarsın.

20. Ve ona en büyük mucizeyi gösterdi.

21. (O ise) hemen yalanladı ve isyan etti.

22. Sonra (inkâr için) olanca çabasını göstererek sırtını döndü.

23. Derhal (adamlarını) topladı ve (onlara) bağırdı:

24. Ben, sizin en yüce Rabbinizim! dedi.

25. Allah onu, (herkese ibret olarak) dünya ve ahiret azabıyla cezalandırdı.

26. Elbette bunda, korkan kimseler için büyük bir ibret vardır.

27. Sizi yaratmak mı daha güç, yoksa gökyüzünü yaratmak mı, ki onu Allah bina etti,

28. Onu yükseltti, düzene koydu ,

29. Gecesini kararttı, gündüzünü ağarttı.

30. Ondan sonra da yerküreyi döşedi,

31. Yerden suyunu ve otlağını çıkardı,

32. Dağları sağlam bir şekilde yerleştirdi.

33. Kendiniz ve hayvanlarınız için bir faydalanma olmak üzere.

34. Her şeyi alt üst eden o büyük felâket geldiği vakit,

35. İnsanın yapıp ettiklerini hatırlayacağı gün,

36. Ve görene cehennem açık bir şekilde gösterilmiştir.

37. Artık kim azmışsa ,

38. Ve dünya hayatını ahirete tercih etmişse,

39. Şüphesiz cehennem(onun için) tek barınaktır.

40. Rabbinin makamından korkan ve nefsini kötü arzulardan uzaklaştırmış kimse için,

41.Şüphesiz cennet(onun) yegâne barınağıdır.

42. Sana kıyameti sorarlar: Gelip çatması ne zamandır? (derler.)

43. Sen onu nereden bilip bildireceksin!

44. Onun nihaî ilmi yalnız Rabbine aittir.

45. Sen ancak ondan korkanları uyarırsın.

46. Kıyamet gününü gördüklerinde (dünyada) sadece bir akşam vakti ya da kuşluk zamanı kadar kaldıklarını sanırlar.

78. en-NEBE

en-NEBE

Meâric'den sonra inmiştir; ilk Mekkî sûrelerden olup 40 (kırk) âyettir. "Nebe' " haber demektir. Kıyamet haberlerini ihtiva ettiği için bu ad verilmiştir.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

l. Birbirlerine neyi soruyorlar?

2. O büyük haberden mi?

3. (İnanıp inanmamakta) ayrılığa düşmektedirler.

4. Hayır! Anlayacaklar!

5. Yine hayır! Onlar anlayacaklar!

6. Biz yeryüzünü bir döşek, yapmadık mı?

7. Dağları da birer kazık .

8. Sizi çifter çifter yarattık.

9. Uykunuzu bir dinlenme kıldık.

10. Geceyi bir örtü yaptık.

11. Gündüzü de çalışıp kazanma zamanı kıldık.

12. Üstünüzde yedi kat sağlam göğü bina ettik.

13. (Orada) alev alev yanan bir kandil yarattık.

14. Sıkışan bulutlardan şarıl şarıl akan sular indirdik.

15. Size tohumlar, bitkiler,yetiştirmek için

16. Ve ağaçları(birbirine) sarmaş dolaş bahçeler.

17. Şüphesiz hüküm günü vakit olarak belirlenmiştir.

18. Sûr'a üflendiği gün, bölük bölük Allah'a gelirsiniz.

19. Gökyüzü açılır ve orada pek çok kapılar oluşur;

20. Dağlar yürütülür, serap haline gelir.

21. Şüphesiz, cehennem pusuda beklemektedir.

22. Azgınların barınacağı yerdir (cehennem).

23. (Azgınlar) orada çağlar boyu kalacaklar ,

24. Orada bir serinlik ya da (susuzluk gideren) bir içecek tatmazlar,

25. Kaynar su ve irin (tadarlar).

26. Ancak (dünyada yaptıklarına) uygun karşılık olarak.

27. Çünkü onlar hesap gününü (geleceğini) ummazlardı.

28. Bizim âyetlerimizi yalanladıkça yalanlamışlardı.

29. Biz ise her şeyi bir kitapta sayıp yazmışızdır.

30. Tadın! Bundan sonra yalnızca azabınızı arttıracağız.

31. Şüphesiz takvâ sahipleri için de başarı ödülü vardır.

32. Bahçeler,bağlar,

33. Göğüsleri tomurcuk gibi kabarmış yaşıt kızlar,

34. Ve içki dolu kâse(ler) .

35. Onlar orada ne boş bir lâkırdı ne de yalan işitirler.

36. Bunlar Rabbinin yeterli bir bağışı, mükâfatıdır.

37. O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir. O, rahmândır. O gün insanlar O'na karşı konuşmaya yetkili değillerdir.

38. Ruh (Cebrail) ve melekler saf saf olup durduğu gün, Rahmân'ın izin verdiklerinden başkaları konuşmazlar; konuşan da doğruyu söyler.

39. İşte o, kesin olarak gelecek gündür. O halde dileyen Rabbine varan bir yol tutsun.

40. Biz, yakın bir azap ile sizi uyardık. O gün kişi önceden yaptıklarına bakacak ve inkârcı kişi: "Keşke toprak olsaydım!" diyecektir.

77. el-MÜRSELÂT

el-MÜRSELÂT

Mekke'de inmiştir. 50 (elli) âyettir. "Gönderilenler" anlamına gelen "el-mürselât" kelimesi ile başladığı için sûre bu adı almıştır. Müfessirler, "gönderilenler"den maksadın, âlemin idaresi ile görevli bir kısım melekler veya rüzgârlar, yahut peygamberler, yahut da Kur'an âyetleri olabileceğini belirtmişlerdir.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

l. Yemin olsun, (iyiliklerle) birbiri peşinden gönderilenlere;

2. Şiddetle eserek (zararlıları) savurup atanlara;

3. (Hakikat ve hayırları) yaydıkça yayanlara;

4. (Hak ile batılı) birbirinden iyice ayıranlara;

5. Öğüt telkin edenlere;

6. (Allah'a yönelenleri) arıtmak, (kötüleri) sakındırmak için.

7. Bilin ki size vadolunan şey gerçekleşecek!

8. Yıldızların ışığı söndürüldüğü zaman,

9. Gökkubbe yarıldığı zaman,

10.Dağlar ufalanıp savrulduğu zaman ,

11.Peygamberlerin (ümmetleri hakkında şahitlik) vakti tayin edildiği zaman (artık kıyamet kopmuştur).

12. (Bu alâmetler) hangi vakte ertelenmiştir?

13. Ayırım gününe.

14. (Resûlüm!) Ayırım gününün ne olduğunu sen nereden bileceksin!

15. O gün (Peygamber'i ve ahireti) yalan sayanların vay haline!

16. Biz, (bunlar gibi inkârcı olan) öncekileri helâk etmedik mi?

17. Sonra arkadakileri de onların ardına takacağız.

18. İşte biz suçlulara böyle yaparız!

19. O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!

20. (Ey insanlar!) Biz sizi dayanıksız bir sudan yaratmadık mı?

21. İşte o suyu, sağlam bir yere yerleştirdik.

22. Belli bir süreye kadar.

23. Biz buna güç yetirmişizdir. Ve bizim gücümüz ne büyüktür!

24. O gün (hakikatleri) yalan sayanların vayhaline!

25. Biz, yeryüzünü toplanma yeri yapmadık mı?

26. Dirilere ve ölülere .

27. Yeryüzünde haşmetli dağlar yarattık, sizlere tatlı sular içirdik..

28. O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!

29. (İnkârcılara o gün şöyle denilir:) yalan sayageldiğiniz azaba doğru gidin!

30. Üç kola ayrılmış,bir gölgeğe gidin.

31. Ki ne gölgelendiren ne de alevden koruyandır.

32. O, saray gibi kocaman kıvılcım saçar.

33. Her bir kıvılcım, sanki birer sarı deve gibidir.

34. O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!

35. Bu, (kâfirlerin) konuşamayacağı bir gündür.

36. Onlara izin de verilmez ki (sözde) mazeretlerini beyan etsinler.

37. O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!

38. (O zaman şöyle denir:) Bu, ayırım günüdür. Sizi ve sizden öncekileri bir araya getirdik.

39. (Azaptan kurtulmanız için) bir hileniz varsa, gösterin bana hilenizi!

40. O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!

41. Şüphesiz (o gün) takvâ sahipleri, gölgeliklerde ve pınar başlarında,

42. Canlarının çektiği çeşit çeşit meyveler arasındadırlar.

43. (Kendilerine:) "İşlediklerinizin karşılığı olarak şimdi âfiyetle yeyin için" (denir).

44. İşte, biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.

45. O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!

46. (Ey inkârcılar!) Yeyiniz, (dünyadan) faydalanınız biraz! Gerçek şu ki, sizler suçlusunuz!

47. O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!

48. Onlar, kendilerine: "Allah'ın huzurunda eğilin!" denildiği vakit eğilmezler:

49. O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!

50. Onlar artık bundan (Kur'an'dan) sonra hangi söze inanacaklar.

76. el-İNSÂN

el-İNSÂN

Mekke'de veya Medine'de nâzil olduğuna dair rivayetler vardır; 31 (otuzbir) âyettir. Adını ilk âyetinde geçen "el-insân" kelimesinden almıştır. "Hel etâke", "ed-Dehr", "el-Ebrâr" ve "el-Emşâc" isimleri ile de anılır.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. İnsanın üzerinden, henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı uzun bir süre geçmedi mi?

2. Gerçek şu ki, biz insanı katışık bir nutfeden (erkek ve kadının dölünden) yarattık; onu imtihan edelim diye, kendisini işitir ve görür kıldık.

3. Şüphesiz biz ona (doğru) yolu gösterdik. İster şükredici olsun ister nankör.

4. Doğrusu biz, kâfirler için zincirler; demir halkalar ve alevli bir ateş hazırladık.

5. İyiler ise, kâfûr katılmış bir kadehten (cennet şarabı) içerler.

6. (Bu,) Allah'ın has kullarının içtikleri ve akıttıkça akıttıkları bir pınardır.

7. O kullar, şiddeti her yere yayılmış olan bir günden korkarak verdikleri sözü yerine getirirler.

8. Onlar, kendi canları çekmesine rağmen yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler.

9. "Biz sizi Allah rızası için doyuruyoruz; sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz."

10. "Biz, çetin ve belâlı bir günde Rabbimizden (O'nun azabına uğramaktan) korkarız" (derler).

11. İşte bu yüzden Allah onları o günün fenalığından esirger; (yüzlerine) parlaklık, (gönüllerine) sevinç verir.

12. Sabretmelerine karşılık onlara cenneti ve (cennetteki) ipekleri lütfeder.

13. Orada koltuklara kurulmuş olarak bulunurlar; ne yakıcı sıcak görülür orada, ne de dondurucu soğuk.

14. (Cennet ağaçlarının) gölgeleri, üzerlerine sarkar; kolayca koparılabilen meyveleri istifadelerine sunulur.

15. Yanlarında gümüşten kaplar ve billûr kupalar dolaştırılır.

16. Gümüşten öyle kadehler ki onları istedikleri ölçüde tayin ve takdir etmişlerdir.

17. Onlara orada bir kâseden içirilir ki (bu şarabın) karışımında zencefil vardır.

18. (Bu şarap) orada bir pınardandır ki adına Selsebîl denir.

19. O insanların etrafında öyle ölümsüz genç nedîmler dolaşır ki, onları gördüğünde, etrafa saçılıp dağılmış inciler sanırsın.

20. Ne yana bakarsan bak, (yığınla) nimet ve ulu bir saltanat görürsün.

21. Üzerlerinde yeşil ipekten ince ve kalın elbiseler vardır; gümüş bilezikler takınmışlardır. Rableri onlara tertemiz bir içki içirir.

22. (Onlara şöyle denir:) Bu, sizin için bir mükâfattır. Sizin gayretiniz karşılığını bulmuştur.

23. (Resûlüm!) Kur'an'ı sana biz, evet biz indirdik.

24. Artık Rabbinin hükmüne (boyun eğip) sabret; onlardan hiçbir günahkâra, yahut hiçbir nanköre boyun eğme.

25.Sabah akşam Rabbinin ismini yâdet.

26. Gecenin bir kısmında O'na secde et; gecenin uzun bir bölümünde de O'nu tesbih et.

27. Şu insanlar, çarçabuk geçen dünyayı seviyorlar da önlerindeki çetin bir günü (ahireti) ihmal ediyorlar.

28. Onları biz yarattık; onların yaratılışını sapasağlam yaptık. Dilediğimizde (kendilerini yok eder) yerlerine benzerlerıni getiririz.

29. Şüphesiz ki bu bir öğüttür. Aırtık dileyen Rabbine bir yol tutar.

30. Sizler ancak Rabbinizin dilemesi (izin vermesi) sayesinde (bir şeyi) dileyebilirsiniz. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.

31. O, dilediğini rahmetine dahil eder. Zalimlere gelince, onlar için elem verici bir azap hazırlamıştır.

75. el-KIYÂME

el-KIYÂME

Mekke'de nâzil olan bu sûre, 40 (kırk) âyettir. Adını, ilk âyetinde geçen "el-kıyâme" kelimesinden almıştır.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. Kıyamet gününe yemin ederim.

2. Kendini kınayan (pişmanlık duyan) nefse yemin ederim (diriltilip hesaba çekileceksiniz).

3. İnsan, kendisinin kemiklerini biraraya toplayamayacağımızı mı sanır?

4. Evet, bizim, onun parmak uçlarını bile aynen eski haline getirmeye gücümüz yeter.

5. Fakat insan önündekini (kıyameti) yalanlamak ister.

6. "Kıyamet günü ne zamanmış?" diye sorar.

7. İşte, göz kamaştığı,

8.Ay tutulduğu,

9.Güneşle ay biraraya getirildiği zaman!

10. O gün insan, "Kaçacak yer neresi!" diyecektir.

11. Hayır, hayır! (Kaçıp) sığınacak yer yoktur!

12. O gün varıp durulacak yer, sadece Rabbinin huzurudur.

13. O gün insana, ileri götürdüğü ve geri bıraktığı ne varsa bildirilir.

14. Artık insan, kendi kendinin şahididir.

15. İsterse özürlerini sayıp döksün.

16. (Resûlüm!) onu (vahyi) çarçabuk almak için dilini kımıldatma.

17. Şüphesiz onu, toplamak (senin kalbine yerleştirmek) ve onu okutmak bize aittir.

18. O halde, biz onu okuduğumuz zaman, sen onun okunuşunu takip et.

19. Sonra şüphen olmasınki, onu açıklamak da bize aittir.

20. Hayır! Doğrusu siz, çarçabuk geçeni (dünya hayatını ve nimetlerini) seviyorsunuz da,

21. Ahireti bırakıyorsunuz.

22. Yüzler vardır ki, o gün ışıl ışıl parıldayacaktır.

23. Rablerine bakacaklardır (O'nu göreceklerdir).

24. Yüzler de vardır ki, o gün buruşacaktır;

25. Kendilerinin, bel kemiklerini kıran bir felâkete uğratılacağını sezeceklerdir.

26. Artık gözünüzü açın! Ne zaman ki can köprücük kemiğine dayanır,

27. "Tedavi edebilecek kimdir?" denir.

28. (Can çekişen) bunun gerçek bir ayrılış olduğunu anlar.

29. Ve bacak bacağa dolaşır.

30. İşte o gün sevkedilecek yer, sadece Rabbinin huzurudur.

31. İşte o, (Peygamber'in getirdiğini) doğru kabul etmemiş, namaz da kılmamıştı.

32. Aksine yalan saymış ve yüz çevirmişti.

33. Sonra da çalım sata sata yürüyerek kendi ehline (taraftarlarına) gitmişti.

34. Lâyıktır (o azap) sana, lâyık!

35. Evet, lâyıktır sana (o azap) lâyık!

36. İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır!

37. O, (döl yatağına) akıtılan meninin içinden bir nutfe (sperm) değil miydi?

38. Sonra bu, alaka (aşılanmış yumurta) olmuş, derken Allah onu (insan biçiminde) yaratıp şekillendirmişti.

39. Ondan da iki eşi, yani erkek ve dişiyi var etmişti.

40. Peki (bunları yapan) Allah'ın, ölüleri tekrar diriltmeye gücü yetmez mi?

74. el-MÜDDESSİR

el-MÜDDESSİR

Mekke'de nâzil olmuştur; 56 (ellialtı) âyettir. Sûre, adını ilk âyetindeki "el-müddessir" kelimesinden almıştır. "Müddessir", örtüsüne bürünen, sarınan demektir. Hz. Peygamber'e hitap eden ilk âyet, Müzzemmil sûresinden önce nâzil olmuştur.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. Ey bürünüp sarınan (Resûlüm)!

2. Kalk, ve (insanları) uyar.

3. Sadece Rabbini büyük tanı.

4. Elbiseni tertemiz tut.

5. Kötü şeyleri terket.

6. Yaptığın iyiliği çok görerek başa kakma.

7. Rabbinin rızasına ermek için sabret.

8. O Sûr'a üfürüldüğü zaman var ya,

9. İşte o gün zorlu bir gündür.

10. Kâfirler için (hiç de) kolay değildir.

11. Tek olarak yarattığım, kimseyi bana bırak,

12. Kendisine geniş servet verdim,

13. Göz önünde duran oğullar (verdim),

14.Kendisine bir döşeyiş döşedim.

15. Üstelik o (nimetlerimi) daha da arttırmamı umuyor.

16. Asla (ummasın)! Çünkü o, bizim âyetlerimize karşı alabildiğine inatçıdır.

17. Ben onu sarp bir yokuşa sardıracağım!

18. Zira o, düşündü taşındı, ölçtü biçti.

19. Canı çıkasıca, ne biçim ölçtü biçti!

20. Sonra, canı çıkasıca tekrar (ölçtü biçti); nasıl ölçtü biçtiyse!

21. Sonra baktı.

22. Sonra kaşlarını çattı, suratını astı.

23. En sonunda, kibirini yenemeyip sırt çevirdi.

24. "Bu (Kur'an) dedi, olsa olsa (sihirbazlardan öğrenilip) nakledilen bir sihirdir."

25. Bu, insan sözünden başka bir şey değil."

26. Ben onu sekara (cehenneme) sokacağım.

27. Sen biliyor musun sekar nedir?

28. Hem (bütün bedeni helâk eder, hiçbir şey) bırakmaz, hem (eski hale getirip tekrar azap etmekten) vazgeçmez o.

29. İnsanın derisini kavurur.

30. Üzerinde ondokuz (muhafız melek) vardır.

31. Biz cehennemin işlerine bakmakla ancak melekleri görevlendirmişizdir. Onların sayısını da inkârcılar için sadece bir imtihan (vesilesi) yaptık ki, böylelikle, kendilerine kitap verilenler iyiden iyiye öğrensin, iman edenlerin imanını atrttırsın; hem kendilerine kitap verilenler hem müminler şüpheye düşmesinler, kalplerinde hastalık bulunanlar ve kâfirler de: "Allah bu misalle ne demek istemiştir ki?" desinler. İşte Allah böylece, dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğini doğru yola eriştirir. Rabbinin ordularını, kendisinden başkası bilmez. Bu ise, insanlık için ancak bir öğüttür.

32. Hayır hayır (öğüt almazlar). Aya andolsun ki,

33. Dönüp gitmekte olan geceye,

34. Ağarmakta olan sabaha andolsun ki,

35. O (cehennem), büyük musibetlerden biridir.

36. İnsanlık için, uyarıcıdır.

37. Sizden ileri gitmek ya da geri kalmak isteyen kimseler için (uyarıcıdır) .

38. Her nefis, kazandığına karşılık bir rehindir;

39. Ancak sağdakiler başka.

40. Onlar cennetler içinde sorarlar.

41. Günahkârların durumunu:

42. "Sizi şu yakıcı ateşe sokan nedir?" diye

43. Onlar şöyle cevap verirler: Biz namaz kılanlardan değildik,

44. Yoksulu doyurmuyorduk,

45. (Bâtıla) dalanlarla birlikte dalıyorduk,

46. Ceza gününü de yalan sayıyorduk,

47. Sonunda bize ölüm geldi çattı.

48. Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez.

49. Böyle iken onlara ne oluyor ki, öğütten yüz çeviriyorlar?

50. Kaçan yaban eşekleri gibi,

51. Âdeta arslandan ürkmüş.

52. Daha doğrusu onlardan her biri, kendisine, (önünde) açılmış sahifeler (ilâhî vahiy) verilmesini istiyor.

53. Hayır! Aslında onlar ahiretten korkmuyorlar.

54. Asla (düşündükleri gibi değil)! Bilsinler ki bu, gerçekten bir ikazdır!

55. Dileyen ondan (düşünüp) öğüt alır.

56. Bununla beraber, Allah dilemeksizin onlar öğüt alamazlar. Sakınılmaya lâyık olan da O'dur, mağfiret sahibi de O'dur.

73. el-MÜZZEMMİL

el-MÜZZEMMİL

Mekke'de nâzil olmuştur; 10, 11 ve 20. âyetlerinin Medine'de nâzil olduğu rivayet edilmiştir. 20 (yirmi) âyettir. Sûre, adını, ilk âyetindeki "el-müzzemmil" kelimesinden almıştır. "Müzemmil" örtünüp bürünen demektir.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. Ey örtünüp bürünen (Resûlüm)!

2. Birazı hariç, geceleri kalk namaz kıl.

3. (Gecenin) yarısını (kıl). Yahut bunu biraz azalt.

4. Ya da bunu çoğalt ve Kur'an'ı tane tane oku.

5. Doğrusu biz sana (taşıması) ağır bir söz vahyedeceğiz.

6. Şüphesiz gece kalkışı, (kalp ve uzuvlar arasında) tam bir uyuma ve sağlam bir kıraata daha elverişlidir.

7. Zira gündüz vakti, sana uzun bir meşguliyet var.

8. Rabbinin adını an. Bütün varlığınla O'na yönel.

9. O, doğunun da batının da Rabbidir. O'ndan başka ilâh yoktur. Öyleyse yalnız O'nun himayesine sığın.

10. Onların (müşriklerin) söylediklerine katlan ve onlardan güzellikle ayrıl.

11. Nimet içinde yüzen o yalancıları bana bırak ve onlara biraz mühlet ver.

12. Hiç şüphesiz bizim nezdimizde (onlar için hazırlanmış) boyunduruklar, yakıcı bir ateş, var.

13.Boğazdan geçmez bir yiyecek ve elem verici bir azap var.

14. O gün (kıyamet günü) yeryüzü ve dağlar sarsılır; dağlar çöküntü ile akıp giden kum yığınına döner.

15. Nasıl Firavun'a bir elçi göndermiş idiysek doğrusu size de, hakkınızda şahitlik edecek bir peygamber gönderdik.

16. Ama Firavun o peygambere karşı gelmiş, biz de onu ağır ve çetin bir şekilde muaheze etmiştik.

17. Peki inkâr ederseniz, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çevirecek o günden kendinizi nasıl koruyabileceksiniz?

18. Gökyüzü bile onunla (o günün dehşetiyle) yarılacaktır. Allah'ın vâdi mutlaka yerine gelir.

19. İşte bu (anlatılanlar), şüphesiz bir öğüttür. Artık kim dilerse Rabbine (varan) bir yol tutar.

20. (Resûlüm!) Senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, (bazen) yarısını, (bazen de) üçte birini yatmadan (ibadetle) geçirdiğini ve beraberinde bulunanlardan bir topluluğun da (böyle yaptığını) Rabbin elbette biliyor. Gece ve gündüzü (içinde olup bitenleri iyiden iyiye) ölçüp biçen ancak Allah'tır. O sizin, bunu sayamayacağınızı bildiği için, sizi bağışladı. Artık, Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun. Allah bilmektedir ki, içinizde hastalar bulunacak, bir kısmınız Allah'ın lütfundan (rızık) aramak üzere yeryüzünde yol tepecekler, diğer bir kısmınız da Allah yolunda çarpışacaklardır. O halde Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a gönül hoşluğuyla ödünç verin. Kendiniz için önden (dünyada iken) ne iyilik hazırlarsanız Allah katında onu bulursunuz; hem de daha üstün ve mükâfatça daha büyük olmak üzere. Allah'tan mağfiret dileyin, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.

72. el-CİNN

el-CİNN

Mekke'de nâzil olmuştur: 28 (yirmisekiz) âyettir. Cinlerin Kur'an dinleyip hidayete geldikleri anlatıldığından, sûre bu ismi almıştır. Hz. Peygamber, amcası Ebu Talip ve eşi Hz. Hatice'yi kaybettikten sonra Tâif'e gitmiş, orada çirkin davranışlarla karşılaşmıştı. Bu sıralarda Kureyş müşrikleri de müslümanlara karşı düşmanlıklarını iyice arttırmış bulunuyorlardı. işte Tâif dönüşünde nâzil olarak Resûl-i Ekrem'e teselli veren bu sûre, yalnız insanların değil, cinlerin de Kur'an'a tâbi olduklarını bildiriyor, İslâm'ın muzafferiyetini müjdeliyordu.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

l. (Resûlüm!) De ki: Cinlerden bir topluluğun (benim okuduğum Kur'an'ı) dinleyip de şöyle söyledikleri bana vahyolunmuştur: Gerçekten biz, hârikulâde güzel bir Kur'an dinledik .

2. Doğru yola iletiyor, ona iman ettik. (Artık) kimseyi Rabbimize asla ortak koşmayacağız.

3. Hakikat şu ki, Rabbimizin şânı çok yücedir. O, ne eş ne de çocuk edinmiştir.

4. Doğrusu bizim beyinsiz olanımız (iblis veya azgın cinler), Allah hakkında pekaşırı yalanlar uyduruyormuş.

5. Halbuki biz, gerek insanlar gerekse cinler Allah hakkında asla yalan söylemezler, sanmıştık.

6. Şu da gerçek ki, insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazı kimselere sığınırlardı da, onların taşkınlıklarını arttırırlardı.

7. Onlar da sizin sandığınız gibi, Allah'ın hiç kimseyi tekrar diriltmeyeceğini sanmışlardı.

8. Doğrusu biz (cinler), göğü yokladık, fakat onu sert bekçilerle, alev huzmeleriyle doldurulmuş bulduk.

9. Halbuki, (daha önce) biz onun bazı kısımlarında (haber) dinlemek için oturacak yerler (bulup) oturuyorduk; fakat şimdi kim dinlemek isterse, kendisini gözetleyen bir alev huzmesi buluyor.

10. Bilmiyoruz, yeryüzündekilere kötülük mü murat edildi, yoksa Rableri onlara bir hayır mı diledi?

11. Gerçekten biz, -kimimiz sâlih kişiler, kimimiz ise bunlardan aşağıda olmak üzere- türlü türlü yollar tutmuştuk.

12. (Artık) şu gerçeği şüphesiz anladık ki, biz yeryüzünde bulunsak da Allah'ı âciz bırakamayacağız, başka yere kaçmakla da elinden kurtulamayacağız.

13. Doğrusu biz, o hidayeti (Kur'an'ı) işitince ona iman ettik. Kim Rabbine iman ederse, artık ne bir (ecrinin) eksikliğe uğratılmasından ne de haksızlık edilmesinden korkar.

14. İçimizde, (Allah'a) teslimiyet gösterenler de var, hak yoldan sapanlar da var. Teslimiyet gösteren kimseler, doğru yolu arayanlardır.

15. Hak yoldan sapanlara gelince, onlar cehenneme odun olmuşlardır.

16. Şayet doğru yolda gitselerdi,onlara bol su verirdik.

17.Bu hususta kendilerini denememiz için , Kim Rabbinin zikrinden yüz çevirirse, (Rabbin) onu gitgide artan çetin bir azaba uğratır.

18. Mescidler şüphesiz Allah'ındır. O halde, Allah ile birlikte kimseye yalvarmayın (ve kulluk etmeyin).

19. Allah'ın kulu, O'na yalvarmaya (namaza) kalkınca, neredeyse onun etrafında keçe gibi birbirlerine geçeceklerdi.

20. (Resûlüm!) De ki: Ben ancak Rabbime yalvarırım ve O'na kimseyi ortak koşmam.

21. De ki: Doğrusu ben (kendi başıma) size ne zarar verme ne de fayda sağlama gücüne sahibim.

22. De ki: Gerçekten (bana bir kötülük dilerse) Allah'a karşı beni kimse himaye edemez, O'ndan başka sığınacak kimse de bulamam.

23. (Benim yaptığım) ancak Allah katından olanı, O'nun gönderdiklerini tebliğdir. Artık kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, bilsin ki ona, (kendi gibilerle birlikte) içinde ebedî kalacakları cehennem ateşi vardır.

24. Sonunda, tehdit edilip durduklarını (azabı, kıyameti) gördükleri zaman, kim yardımcı olma bakımından daha güçsüz ve sayıca daha az imiş, bileceklerdir.

25. De ki: Tehdit edilegeldiğiniz (azap), yakın mıdır, yoksa Rabbim onun için uzun bir süre mi koyar, ben bilmem.

26. O bütün görülmeyenleri bilir. Sırlarına kimseyi muttali kılmaz;

27. Ancak, (bildirmeyi) dilediği peygamber bunun dışındadır. Çünkü O, bunun önünden ve ardından gözcüler salar,

28. Ki böylece onların (peygamberlerin), Rablerinin gönderdiklerini hakkıyla tebliğ ettiklerini bilsin. (Allah) onların nezdinde olup bitenleri çepeçevre kuşatmış ve her şeyi bir bir saymıştır (kaydetmiştir).

71. NÛH

NÛH

Mekke'de nâzil olmuştur; 28 (yirmisekiz) âyettir. Hz. Nuh'un ilâhî elçi olarak gönderilişi ve mücadeleleri anlatıldığından sûre bu ismi almıştır.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. Kendilerine yakıcı bir azap gelmeden önce kavmini uyar, diye Nuh'u kendi kavmine gönderdik.

2."Ey kavmim dedi,ben sizin için açık bir uyarıcıyım"

3. "Allah'a kulluk edin; O'na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin."

4. "Ki Allah bir kısım günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vâdeye kadar tehir etsin (muahaze etmeden yaşatsın)" Bilinmeli ki Allah'ın tayin ettiği vâde gelince, artık o ertelenmez. Keşke bilseydiniz!"

5. (Sonra Nuh:) Rabbim! dedi, doğrusu ben kavmimi gece gündüz (imana) davet ettim;

6. Fakat benim davetim, ancak kaçmalarını arttırdı.

7. Gerçekten de, (imana gelmeleri ve böylece) günahlarını bağışlaman için onları ne zaman davet ettiysem, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, (beni görmemek için) elbiselerine büründüler, ayak dirediler, kibirlendikçe kibirlendiler.

8. Sonra, ben kendilerine haykırarak davette bulundum.

9. Sonra, onlarla hem açıktan açığa hem de gizli gizli konuştum.

10. Dedim ki : Rabbinizden mağfiret dileyin; çünkü O çok bağışlayıcıdır.

11. (Mağfiret dileyin ki,) üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin,

12. Mallarınızı ve oğullarınızı çoğaltsın, size bahçeler ihsan etsin, sizin için ırmaklar akıtsın.

13. Size ne oluyor ki, Allah'a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz?

14. Oysa, sizi türlü merhalelerden geçirerek O yaratmıştır.

15. Görmediniz mi, Allah yedi göğü birbiriyle ahenktar olarak nasıl yaratmış!

16. Onların içinde ayı bir nûr kılmış, güneşi de bir çerağ yapmıştır.

17. Allah, sizi de yerden ot (bitirir) gibi bitirmiştir.

18. Sonra sizi yine oraya döndürecek ve sizi yeniden çıkaracaktır.

19. "Allah,yeryüzünü sizin için bir sergi yapmıştır."

20. "Ki, onda geniş yollar edinip dolaşabilesiniz.(diye).

21. (Öğütlerinin fayda vermemesi üzerine) Nuh: Rabbim! dedi, doğrusu bunlar bana karşı geldiler de, malı ve çocuğu kendi ziyanını arttırmaktan başka işe yaramayan kimseye uydular.

22. Bunlar da, büyük hileler, büyük desiseler kurdular!

23. Ve dediler ki: Sakın ilâhlarınızı bırakmayın; hele Ved'den, Suvâ'dan, Yeğûs'tan, Ye'ûk'tan ve Nesr'den asla vazgeçmeyin!

24. (Böylece) onlar gerçekten birçoklarını saptırdılar. (Rabbim!) Sen de bu zalimlerin ancak şaşkınlıklarını arttır!

25. Bunlar, günahları yüzünden suda boğuldular, ardından da ateşe sokuldular ve o zaman Allah'a karşı yardımcılar da bulamadılar.

26. Nuh: "Rabbim! dedi, yeryüzünde kâfirlerden hiç kimseyi bırakma!"

27. "Çünkü sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar; yalnız ahlâksız, nankör (insanlar) doğururlar (yetiştirirler)."

28. "Rabbim! Beni, ana-babamı, iman etmiş olarak evime girenleri, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla, zalimlerin de ancak helâkini arttır."

70. el-MEÂRİC

el-MEÂRİC

Mekke'de nâzil olan bu sûre, 44 (kırkdört) âyettir. Adını, üçüncü âyetindeki "el-meâric" kelimesinden almıştır. Meâric, "ma'rec"in çoğulu olup "yükselme dereceleri" demektir.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

l. Bir soran inecek azabı sordu:

2.İnkârcılar için;ki onu savacak yoktur,

3. Yükselme derecelerinin sahibi olan Allah katından.

4. Melekler ve Rûh (Cebrail), oraya, miktarı (dünya senesi ile) ellibin yıl olan bir günde yükselip çıkar.

5. (Resûlüm!) Şimdi sen güzelce sabret.

6. Doğrusu onlar, o azabı (ihtimalden) uzak görüyorlar.

7. Biz ise onu yakın görmekteyiz.

8. O gün gökyüzü, erimiş maden gibi olur.

9. Dağlar da atılmış yüne döner.

10. Dost, dostu sormaz.

11. Birbirlerine gösterilirler (fakat herkes kendi derdindedir). Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından (kurtuluş için), oğullarını,

12. Karısını ve kardeşini,

13. Kendisini koruyup barındıran tüm ailesini

14. Ve yeryüzünde kim varsa hepsini fidye olarak versin de, tek kendini kurtarsın.

15. Fakat ne mümkün! Bilinmeli ki, o (cehennem) alevlenen bir ateştir.

16. Derileri kavurup soyar.

17. Yüz çevirip geri döneni, (kendine) çağırır!

18. (Servet) toplayıp yığan kimseyi!.

19. Gerçekten insan, pek hırslı (ve sabırsız) yaratılmıştır.

20. Kendisine fenalık dokunduğunda sızlanır, feryat eder.

21. Ona imkân verildiğinde ise pinti kesilir.

22. Ancak şunlar öyle değildir: Namaz kılanlar,

23.Ki, onlar namazlarında devamlıdırlar (ihmal göstermezler;).

24. Mallarında, belli bir hak vardır,

25. Sâile ve mahrûma(vermek için).

26. Ceza (ve hesap) gününün doğruluğuna inananlar;

27. Rab'lerinin azabından korkanlar,

28. Ki Rab'lerinin azabı(na karşı) emin olunamaz;

29. Irzlarını koruyanlar

30. Ancak eşlerine ve cariyelerine karşı müstesna; çünkü onlar kınanmaz;

31.Bundan öteye (geçmek) isteyenler ise, onlar taşkınların ta kendileridir,

32. Emanetlerine ve ahitlerine riayet edenler;

33. Şahitliklerini (dosdoğru) yapanlar;

34. Namazlarını koruyanlar;

35. İşte bunlar, cennetlerde ağırlanırlar.

36. (Resûlüm!) O kâfirlere ne oluyor ki, sana doğru koşuyorlar?

37. Bölük bölük sağından ve solundan(gelip etrafını sarıyorlar)

38. Onlardan her biri nimet cennetine sokulacağını mı umuyor?

39. Hayır (hiç ummasınlar!) Şüphesiz biz onları, kendilerinin de bildikleri şeyden yarattık (fakat ibret almadılar, imana gelmediler).

40. Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki, bizim gücümüz yeter:

41. Şüphesiz onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter ve kimse bizim önümüze geçemez.

42. Ama sen onları (şimdilik) bırak da, tehdit edildikleri günlerine kavuşuncaya dek dalsınlar, oynayadursunlar.

43. O gün onlar, sanki dikili bir şeye koşuyorlar gibi, kabirlerinden fırlaya fırlaya çıkarlar.

44.Gözleri horluktan aşağı düşmüş ve kendileri zillete bürünmüş bir halde.İşte bu, onların tehdit edilegeldikleri gündür!

69. el-HÂKKA

el-HÂKKA

Mekke'de nâzil olan bu sûre, 52 (elliiki) âyettir. Adını, ilk âyetindeki "el-hâkka" kelimesinden almıştır. "Hâkka"ya değişik manalar verilmiştir. "Hak" kökünden geldiği için, hepsinde hak ve hakikat manası vardır. Daha çok "kıyamet" manası verilmektedir.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. Gerçekleşecek olan;

2. (Evet) nedir o gerçekleşecek olan?

3. Gerçekleşecek olanın (kıyametin) ne olduğunu sen nereden bileceksin?

4. Semûd ve Ad kavimleri, kapılarını çalacak felâketi (kıyameti) yalan saymışlardı.

5. Semûd'a gelince: Onlar pek zorlu (bir sarsıntı) ile helâk edildiler.

6. Ad kavmi ise, uğultulu, kasıp kavuran bir fırtına ile mahvedildiler.

7. Allah onu, ardarda yedi gece, sekiz gün onların üzerine musallat etti. Öyle ki (eğer orada olsaydın), o kavmi, içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş halde görürdün.

8. Şimdi onlardan arda kalan bir şey görüyor musun?

9. Firavun, ondan öncekiler ve altı üstüne getirilen beldeler halkı (Lût kavmi) hep o günahı (şirki) işlediler.

10. Böylece Rablerinin peygamberlerine karşı geldiler, O da onları pek şiddetli bir şekilde yakalayıverdi.

11. Şüphesiz, su bastığı vakit sizi gemide biz taşıdık;

12. Onu sizin için bir ibret ve öğüt yapalım ve belleyici kulaklar onu bellesin diye.

13. Artık Sûr'a bir tek defa üflendiği,

14. Yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine tek çarpışla çarpılıp darmadağın edildiği zaman,

15. işte o gün olacak olur (kıyamet kopar).

16. Gök de yarılır ve artık o gün o, çökmeye yüz tutar.

17. Melekler onun (göğün) etrafındadır. O gün Rabbinin arşını, bunların da üstünde sekiz (melek) yüklenir.

18. (Ey insanlar! ) O gün (hesap için) huzura alınırsınız; size ait hiçbir sır gizli kalmaz.

19. Kitabı sağ tarafından verilen:" Alın, kitabımı okuyun" der.

20." Doğrusu ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum."

21. Artık o, hoşnut kalacağı bir hayat içindedir,

22. Yüce bir cennette,

23. Meyveleri sarkmış halde.

24. (Onlara denir ki:) Geçmiş günlerde işlediklerinize (iyi amellerinize) karşılık, âfiyetle yeyin, için.

25. Kitabı sol tarafından verilene gelince,der ki:" Keşke, bana kitabım verilmeseydi!"

26."Şu hesabımın ne olduğunu bilmeseydim!"

27. Keşke onunla (ölümümle) her iş olup bitseydi!

28. Malım bana hiç fayda sağlamadı;

29. Saltanatım da benden (koptu), yok olup gitti.

30. Onu yakalayın da, (ellerini boynuna) bağlayın;

31. Sonra alevli ateşe atın onu!

32. Sonra da onu yetmiş arşın uzunluğunda bir zincir içinde oraya sokun!

33. Çünkü o, ulu Allah'a iman etmezdi,

34. Yoksulu doyurmaya teşvik etmezdi.

35. Bu sebeple, bugün burada onun candan bir dostu yoktur.

36. İrinden başka yiyecek de yoktur.

37. Onu (bile bile )hata işleyenlerden başkası yemez.

38. Görebildikleriniz üzerine yemin ederim,

39. Ve göremediklerinize ki,

40. Hiç şüphesiz o (Kur'an), çok şerefli bir elçinin sözüdür.

41. Ve o, bir şair sözü değildir. Ne de az iman ediyorsunuz!

42. Bir kâhin sözü de değildir (o). Ne de az düşünüyorsunuz!

43. (O), âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.

44. Eğer (Peygamber) bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı,

45. Elbette onu kıskıvrak yakalardık.

46. Sonra onun can damarını koparırdık (onu yaşatmazdık).

47. Hiçbiriniz buna mâni de olamazdınız.

48. Doğrusu o (Kur'an), takvâ sahipleri için bir öğüttür.

49. İçinizde (onu) yalan sayanlar bulunduğunu şüphesiz bilmekteyiz.

50. Muhakkak o, kâfirler için bir iç yarasıdır.

51. Ve o, gerçekten kat'î bilginin ta kendisidir.

52. O halde, ulu Rabbinin adını yüceltip noksanlıklardan tenzih et.

68. el-KALEM

el-KALEM

Mekke'de nâzil olmuştur, 52 (elliiki) âyettir. "Nûn" sûresi diye de anılır. Adını ilk âyetindeki "kalem" kelimesinden alır.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. Nûn. Kaleme ve (kalem tutanların) yazdıklarına andolsun ki,

2.Sen -Rabbinin nimeti sayesinde- mecnun değilsin.

3. Hiç şüphesiz senin için bitip tükenmeyen bir mükâfat vardır.

4. Ve sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.

5. (Sen de) göreceksin, onlar da görecekler,

6. Hanginizde delilik olduğunu yakında .

7. Doğrusu Rabbin, kendi yolundan sapan kişiyi en iyi bilendir, hidayete erenleri de en iyi bilen O'dur.

8. O halde, (hakikati) yalan sayanlara boyun eğme!

9. Onlar isterler ki, sen yumuşak davranasın da onlar da sana yumuşak davransınlar.

10.Şunların hiçbirine itâat etme :yemin edip duran,aşağılık,

11.(Herkesi) kötüleğen,söz götürüp getiren,

12. Hayra engel olan, mütecâviz ve saldırgan günahkar,

13.Kaba ve kötülükle damgalı,

14.Mal ve oğullar sahibi olmuş diye (böyle yolunu şaşırmış)

15. Ona âyetlerimiz okunduğu zaman o, "Öncekilerin masalları!" der.

16. Biz yakında onun burnuna damga vuracağız (kibirini kırıp rezil edeceğiz).

17. Biz, vaktiyle "bahçe sahipleri" ne belâ verdiğimiz gibi, onlara da belâ verdik. Hani onlar (bahçe sahipleri), sabah olurken (kimse görmeden) onu (mahsullerini) devşireceklerine yemin etmişlerdi.

18 Onlar istisna da etmiyorlardı.

19. Fakat onlar daha uykudayken Rabbinin katından (gönderilen) kuşatıcı bir âfet (ateş) bahçeyi sarıverdi de,

20.Bahçe kapkara kesildi.

21.Sabah olurken birbirlerine seslendiler.

22. "Madem devşireceksiniz, hadi erkenden mahsülünüzün başına gidin!" diye.

23. Derken yürüyorlardı; fısıldaşıyorlardı.

24. "Sakın bugün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın"diye.

25.(Evet yoksullara yardıma) güçleri yettiği halde, onları yardımdan mahrum etmek niyet ve azmi ile erkenden yola düştüler.

26. Fakat bahçeyi gördüklerinde: Mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız! dediler.

27. Yok yok, doğrusu biz mahrum bırakılmışız!

28. İçlerinden en makul olanı şöyle dedi: Ben size "Rabbinizi tesbih etsenize" dememiş miydim?

29. Rabbimizi tesbih ederiz; doğrusu biz (kendi kendimize) yazık etmişiz, dediler.

30. Ardından, kabahati birbirlerine yüklemeye başladılar.

31. (Nihayet) şöyle dediler: Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kişilermişiz.

32. Belki Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Çünkü biz (artık) Rabbimizi(O'nun hoşnutluğunu) arzuluyoruz.

33. İşte azap böyledir. Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilselerdi!

34. Şu da muhakkak ki, takvâ sahipleri için Rableri katında nimetleri bol cennetler vardır.

35. Öyle ya, (Allah'a) teslimiyet gösterenleri, (o) günahkârlar gibi tutar mıyız hiç?

36. Size ne oluyor? Ne biçim hüküm veriyorsunuz?

37. Yoksa size ait bir kitap var da, (bu bâtıl inanışları) onda mı okuyorsunuz?

38. Onda, beğendiğiniz her şey sizin için mutlaka vardır (diye mi yazılı)?

39. Yoksa, "Ne hükmederseniz mutlaka sizindir" diye sizin lehinize olarak tarafımızdan verilmiş, kıyamet gününe kadar geçerli kesin sözler mi var?

40. Sor onlara: Bu iddiayı onların hangisi savunacak?

41. Yoksa ortakları mı var onların? Sözlerinde doğru iseler, hadi getirsinler ortaklarını!

42. O gün incikten açılır ve secdeye davet edilirler; fakat güç getiremezler.

43. Gözleri horluktan aşağı düşmüş bir halde kendilerini zillet bürür. Halbuki onlar, sapasağlam iken de secdeye davet ediliyorlardı (fakat yine secde etmiyorlardı).

44. (Resûlüm!) Sen bu sözü (Kur'an'ı) yalan sayanı bana bırak (kendini üzme). Biz onları, bilmedikleri bir yönden yavaş yavaş azaba yaklaştırıyoruz.

45. Onlara mühlet veriyorum. Doğrusu benim fendim çok sağlamdır!

46. Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da bu yüzden onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar?

47. Yahut gaybın bilgisi onların nezdinde de, onlar mı (istedikleri gibi) yazıyorlar?

48. Sen Rabbinin hükmünü sabırla bekle. Balık sahibi (Yunus) gibi olma. Hani o, dertli dertli Rabbine niyaz etmişti.

49. Şayet Rabbinden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı o, mutlaka, kınanacak bir halde ıssız bir diyara atılacaktı.

50. Fakat ardından, Rabbi onu seçti (vahiy verdi) ve onu sâlihlerden kıldı.

51. O inkâr edenler Zikr'i (Kur'an'ı) işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devirivereceklerdi. Hâla da (kin ve hasetlerinden:) "Hiç şüphe yok o bir delidir" derler.

52. Oysa o (Kur'an), âlemler için ancak bir öğüttür.

67. el-MÜLK

el-MÜLK

Mekke'de nâzil olmuştur; 30 (otuz) âyettir. Adını, birinci âyetinde geçen "el-mülk" kelimesinden almıştır. Ayrıca Tebâreke, Münciye, Mücâdele, Mâni'a, Vâkiye adları ile de anılır. Bu sûreyi her gece okuyanın, pek büyük sevaba nâil olacağına ve sûrenin faziletlerine dair hadisler vardır.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. Mutlak hükümranlık elinde olan Allah, yüceler yücesidir ve O'nun her şeye gücü yeter.

2. O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır.

3. O ki, birbiri ile âhenktar yedi göğü yaratmıştır. Rahmân olan Allah'ın yaratışında hiçbir uygunsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun?

4. Sonra gözünü, tekrar tekrar çevir bak; göz (aradığı bozukluğu bulmaktan) âciz ve bitkin halde sana dönecektir.

5. Andolsun ki biz, (dünyaya) en yakın olan göğü kandillerle donattık. Bunları şeytanlara atış taneleri yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık.

6. Rablerini inkâr edenler için cehennem azabı vardır. O, ne kötü dönüştür!

7. Oraya atıldıklarında, onun kaynarken çıkardığı uğultuyu işitirler.

8. Neredeyse cehennem öfkesinden çatlayacak! Her ne zaman oraya bir topluluk atılsa, onun bekçileri onlara: Size, (bu azap ile) korkutucu bir peygamber gelmemiş miydi? diye sorarlar.

9. Onlar şöyle cevap verirler: Evet, doğrusu bize, (bu azap ile) korkutan bir peygamber gelmişti; fakat biz (onu) yalan saymış ve: Allah'ın bir şey gönderdiği yok; siz olsa olsa büyük bir sapıklık içindesiniz! demiştik.

10. Ve: Şayet kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, (şimdi) şu alevli cehennemin mahkûmları arasında olmazdık! diye ilâve ederler.

11. Böylece günahlarını itiraf ederler. Artık (Allah'ın rahmetinden) uzak olsun, o alevli cehennemin mahkûmları!

12. Fakat daha görmeden Rablerinden (azabından) korkanlara gelince, onlar için gerçekten hem bağışlanma hem de büyük mükâfat vardır.

13. Sözünüzü ister gizleyin, ister açığa vurun; bilin ki O, kalplerin içindekini bilmektedir.

14. Hiç yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır.

15. Yeryüzünü size boyun eğdiren O'dur. Şu halde yerin omuzlarında (üzerinde) dolaşın ve Allah'ın rızkından yeyin. Dönüş ancak O'nadır.

16. Gökte olanın, sizi yere batırıvermeyeceğinden emin misiniz? O zaman yer sarsıldıkça sarsılır.

17. Yahut gökte olanın üzerinize taş yağdıran (bir fırtına) göndermeyeceğinden emin misiniz? İşte (bu) tehdidimin ne demek olduğunu yakında bileceksiniz!

18. Andolsun ki, onlardan öncekiler de (bunu) yalan saymışlardı; ama benim karşılık olarak verdiğim azap nasıl olmuştu!

19. Üstlerinde kanatlarını aça-kapata uçan kuşları (hiç) görmediler mi? Onları (havada) rahmân olan Allah'tan başkası tutmuyor. Şüphesiz O her şeyi görmektedir.

20. Rahmân olan Allah'a karşı şu size yardım edecek askerleriniz hani kimlerdir? İnkârcılar ancak derin bir gaflet içinde bulunmaktadırlar.

21. Allah size verdiği rızkı kesiverse, size rızık verebilecek olan kimdir? Hayır, onlar azgınlık ve nefrette direnip durmaktadırlar.

22. Şimdi (düşünün bakalım), yüz üstü kapanarak yürüyen mi (varılacak) yere daha iyi erişir, yoksa doğru yolda düzgün yürüyen mi?

23. (Resûlüm!) De ki: Sizi yaratan, size işitme duyusu, gözler ve kalpler veren O'dur. Ne az şükrediyorsunuz!

24. De ki: Sizi yeryüzünde çoğaltıp yayan O'dur; ancak O'nun huzuruna gelip toplanacaksınız.

25. "Doğru sözlü iseniz (söyleyin), bu tehdit hani ne zaman (gerçekleşecek)?" derler.

26. De ki: O bilgi, ancak Allah'a mahsustur. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım.

27. Ama onu (azabı) yakından gördükleri zaman, inkâr edenlerin yüzleri kararacak ve (kendilerine): İşte sizin isteyip durduğunuz budur! denecektir.

28. De ki: Allah beni ve beraberimdekileri (sizin istediğiniz üzere) yok etse veya (öyle olmayıp da) bizi esirgese, (söyleyin bakalım) inkârcıları yakıcı azaptan kurtaracak kimdir?

29. De ki: (Sizi imana davet ettiğimiz) O (Allah) çok esirgeyicidir; biz O'na iman etmiş ve sırf O'na güvenip dayanmışızdır. Siz kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu yakında öğreneceksiniz!

30. De ki: Suyunuz çekiliverse, söyleyin bakalım, size kim bir akar su getirebilir?

66. et-TAHRÎM

et-TAHRÎM

Hicretten sonra nazil olmuştur.12 ayettir.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını gözeterek Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

2. Allah, (gerektiğinde) yeminlerinizi bozmanızı size meşru kılmıştır. Sizin yardımcınız Allah'tır. O, bilendir, hikmet sahibidir.

3. Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti. Fakat eşi, o sözü başkalarına haber verip Allah da bunu Peygamber'e açıklayınca, Peygamber bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. Peygamber bunu ona haber verince eşi: Bunu sana kim bildirdi? dedi. Peygamber: Bilen, her şeyden haberdar olan Allah bana haber verdi, dedi.

4. Eğer ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz, (yerinde olur). Çünkü kalpleriniz sapmıştı. Ve eğer Peygamber'e karşı birbirinize arka verirseniz bilesiniz ki onun dostu ve yardımcısı Allah, Cebrail ve müminlerin iyileridir. Bunların ardından melekler de (ona) yardımcıdır.

5. Eğer o sizi boşarsa Rabbi ona, sizden daha iyi kendini Allah a veren, inanan, sebatla itaat eden, tevbe eden, ibadef eden, oruç tutan, dul ve bâkire eşler verebilir.

6. Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü, Allah'ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır.

7. Ey kâfirler! Bugün özür dilemeyin! Siz ancak işlediklerinizin cezasını çekeceksiniz, (denilir).

8. Ey iman edenler! Samimi bir tevbe ile Allah'a dönün. Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter. Peygamberi ve Onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Onların önlerinden ve sağlarından (amellerinin) nûrları aydınlatıp gider de, "Ey Rabbimiz! Nûrumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü sen her şeye kadirsin" derler.

9. Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacağı yer cehennemdir. O gidilecek yer ne de kötüdür!

10. Allah, inkâr edenlere, Nuh'un karısı ile Lût'un karısını misal verdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki sâlih kişinin nikâhları altında iken onlara hainlik ettiler. Kocaları Allah'tan gelen hiçbir şeyi onlardan savamadı. Onlara: Haydi, ateşe girenlerle beraber siz de girin! denildi.

11. Allah, inananlara da Firavun'un karısını misal gösterdi. O: Rabbim! Bana katında, cennette bir ev yap; beni Firavun'dan ve onun (kötü) işinden koru ve beni zalimler topluluğundan kurtar! demişti.

12. İffetini korumuş olan, İmran kızı Meryem'i de (Allah örnek gösterdi). Biz, ona ruhumuzdan üfledik ve Rabbinin sözlerini ve kitaplarını tasdik etti. O gönülden itaat edenlerdendi.

65. et-TALÂK

et-TALÂK

"Talâk", boşama anlamına gelir. Sûre boşama konusunu ihtiva ettiği için bu ismi almıştır; Medine'de inmiştir. 12 (oniki) âyettir. Adını Hz. Peygamber'in bazı yiyecekleri kendisine yasakladığını anlatan birinci âyetten alır. Medine'de nâzil olmuştur, 12 (oniki) âyettir.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. Ey Peygamber! Kadınları boşayacağınızda, onları iddetlerini gözeterek boşayın ve iddeti de sayın. Rabbiniz Allah'tan korkun. Apaçık bir hayasızlık yapmaları hali bir yana, onları evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar. Bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa, şüphesiz kendine zulmetmiş olur. Bilemezsin, olur ki Allah, bundan sonra bir durum ortaya çıkarıverir.

2. İddet müddetlerini doldurduklarında onları ya meşru ölçüler içerisinde (nikâhınız altında) tutun veya onlardan meşru ölçülere göre ayrılın. İçinizden adalet sahibi iki kişiyi de şahit tutun. Şahitliği Allah için yapın. İşte bu, Allah'a ve ahiret gününe inananlara verilen öğüttür. Kim Allah'tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder.

3.Ve ona beklemediği yerden rızık verir. Kim Allah'a güvenirse O, ona yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü koymuştur.

4. Kadınlarınız içinden âdetten kesilmiş olanlarla, âdet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır. Gebe olanların bekleme süresi ise, yüklerini bırakmaları (doğum yapmaları)dır. Kim Allah'tan korkarsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir.

5. İşte bu, Allah'ın size indirdiği buyruğudur. Kim Allah'tan korkarsa Allah onun kötülüklerini örter ve onun mükâfatını arttırır.

6. Onları gücünüz ölçüsünde oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun, onları sıkıştırıp (gitmelerini sağlamak için) kendilerine zarar vermeye kalkışmayın. Eğer hâmile iseler, doğum yapıncaya kadar nafakalarını verin. Sizin için çocuğu emzirirlerse onlara ücretlerini verin, aranızda uygun bir şekilde anlaşın. Eğer anlaşamazsanız çocuğu, başka bir kadın emzirecektir.

7. İmkânı geniş olan, nafakayı imkânlarına göre versin; rızkı daralmış bulunan da Allah'ın kendisine verdiği kadarından nafaka ödesin. Allah hiç kimseyi verdiği imkândan fazlasıyla yükümlü kılmaz. Allah, bir güçlükten sonra bir kolaylık yaratacaktır.

8. Rabbinin ve O'nun elçilerinin emrinden uzaklaşıp azmış nice memleketler vardır ki, biz onları (ahalisini) çetin bir hesaba çekmiş ve onları görülmemiş azaba çarptırmışızdır.

9. Böylece onlar da yaptıklarının karşılığını tatmışlar ve işlerinin sonu tam bir hüsran olmuştur.

10. Allah onlara şiddetli bir azap hazırlamıştır. Ey inanan akıl sahipleri! Allah'tan korkun. Allah size gerçekten bir uyarıcı (kitap) indirmiştir.

11. İman edip sâlih amel işleyenleri, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size Allah'ın apaçık âyetlerini okuyan bir Peygamber göndermiştir. Kim Allah'a inanır ve faydalı iş yaparsa Allah onu, altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlere sokar. Allah o kimse için gerçekten güzel bir rızık vermiştir.

12. Allah, yedi kat göğü ve yerden bir o kadarını yaratandır. Ferman bunlar arasından inip durmaktadır ki, böylece Allah'ın her şeye kadir olduğunu ve her şeyi ilmiyle kuşattığını bilesiniz.

64. et-TEĞÂBÜN

et-TEĞÂBÜN

Medine'de inmiştir; 18 (onsekiz) âyettir. Adını, dokuzuncu âyette geçen ve aldanma, kâr-zarar manasına gelen "teğâbün" kelimesinden alır.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ı tesbih eder. Mülk O'nundur, hamd O'nadır. O her şeye kadirdir.

2. Sizi yaratan O'dur. Böyle iken kiminiz kâfir, kiminiz mümindir. Allah yaptıklarınızı görendir.

3. Gökleri ve yeri yerli yerince yarattı. Sizi şekillendirdi ve şekillerinizi de güzel yaptı. Dönüş ancak O'nadır.

4. Göklerde ve yerde olanları bilir. Gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı da bilir. Allah kalplerde olanı bilendir.

5. Daha önce inkâr edenlerin haberi size ulaşmadı mı? İşte onlar (dünyada) yaptıklarının cezasını tattılar. Onlar için acı bir azap da vardır.

6. (O azabın sebebi) şu ki, onlara peygamberleri apaçık deliller getirmişlerdi, fakat onlar: Bir beşer mi bizi doğru yola götürecekmiş? dediler, inkâr ettiler ve yüz çevirdiler. Allah da hiçbir şeye muhtaç olmadığını gösterdi. Allah zengindir, hamde lâyıktır.

7. İnkâr edenler, kesinlikle diriltilmeyeceklerini ileri sürdüler. De ki: Hayır! Rabbime andolsun ki mutlaka diriltileceksiniz, sonra yaptıklarınız size haber verilecektir. Bu, Allah'a göre kolaydır.

8. Onun için Allah'a, Peygamberine ve indirdiğimiz o nûra (Kur'an'a) inanın. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

9. Mahşer vaktinde sizi toplayacağı gün, işte o zarar günüdür. (Ancak) kim Allah'a inanır ve yararlı iş yaparsa, Allah onun kötülüklerini örter, onu (ve benzerlerini), içinde ebedî kalacakları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş budur.

10. İnkâr eden ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar cehennem ehlidirler. Orada ebedî kalacaklardır. Ne kötü gidilecek yerdir orası!

11. Allah'ın izni olmaksızın hiçbir musibet isabet etmez. Kim Allah'a inanırsa, Allah onun kalbini doğruya götürür. Allah her şeyi bilendir.

12. Allah'a itaat edin, Peygamber'e de itaat edin. Yüz çevirirseniz bilin ki, elçimize düşen apaçık bir duyurmadır.

13. Allah; O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Müminler yalnız Allah'a dayanıp güvensinler.

14. Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır. Onlardan sakının. Ama affeder, kusurlarını başlarına kakmaz, kusurlarını örterseniz, bilin ki, Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

15. Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır: Büyük mükâfat ise Allah'ın yanındadır.

16. O halde gücünüz yettiğince Allah'a isyandan kaçının. Dinleyin, itaat edin, kendi iyiliğinize olarak harcayın. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa işte onlar kurtuluşa erenlerdir.

17. Eğer Allah'a (rızası uğruna) ödünç verirseniz, Allah onu sizin için kat kat arttırır ve sizi bağışlar. Allah çok mükâfat verendir, ceza vermekte acele etmeyendir.

18. Görülmeyeni ve görüleni bilendir. Üstündür, hikmet sahibidir.

63. el-MÜNÂFİKÛN

el-MÜNÂFİKÛN

Medine'de inmiştir; 11 (onbir) âyettir. Münafıkların davranışlarından söz ettiği için bu adı almıştır.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

l. Münafıklar sana geldiklerinde: Şahitlik ederiz ki sen Allah'ın Peygamberisin, derler. Allah da bilir ki sen elbette, O'nun Peygamberisin. Allah, münafıkların kesinlikle yalancı olduklarını bilmektedir.

2. Yeminlerini kalkan yapıp Allah yolundan yan çizdiler. Gerçekten onların yaptıkları ne kötüdür!

3. Bunun sebebi, onların önce iman edip sonra inkâr etmeleridir. Bu yüzden kalpleri mühürlenmiştir. Artık onlar hiç anlamazlar.

4. Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar sanki duvara dayanmış kütükler gibidir. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar. Düşman onlardır. Onlardan sakın. Allah onların canlarını alsın. Nasıl bu hale geliyorlar?

5. Onlara: Gelin, Allah'ın Peygamberi sizin için mağfiret dilesin, denildiği zaman başlarını çevirirler ve sen onların, büyüklük taslayarak uzaklaştıklarını görürsün.

6. Onlara mağfiret dilesen de, dilemesen de birdir. Allah onları kesinlikle bağışlamayacaktır. Çünkü Allah, yoldan çıkmış topluluğu doğru yola iletmez.

7. Onlar: Allah'ın elçisinin yanında bulunanlar için hiçbir şey harcamayın ki dağılıp gitsinler, diyenlerdir. Oysa göklerin ve yerin hazineleri Allah'ındır. Fakat münafıklar bunu anlamazlar.

8. Onlar: Andolsun, eğer Medine'ye dönersek, üstün olan, zayıf olanı oradan mutlaka çıkaracaktır, diyorlardı. Halbuki asıl üstünlük, ancak Allah'ın, Peygamberinin ve müminlerindir. Fakat münafıklar bunu bilmezler.

9. Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah'ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar ziyana uğrayanlardır.

10. Herhangi birinize ölüm gelip de: Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam! demesinden önce, size verdiğimiz rızıktan harcayın.

11. Allah, eceli geldiğinde hiç kimseyi (ölümünü) ertelemez. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.